Elhamdülillahi Rabbi’l alemîn vessalâtü vesselâmü alâ rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn.
Cenab-ı Hakk, Tâ-Hâ suresi 114. ayette “Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana O’nun vahyi tamamlanmadan önce Kur’an’ı (okumakta) acele etme ve “Rabbim benim ilmimi artır” de. “ diye buyuruyor.
Fahr-i kâinat efendimiz (s.a.v) de “Allah’ım! Faydasız ilimden sana sığınırım.” diye buyurmuşlardır.
Bir rivayette geçtiğine göre Cenab-ı Rasulullah efendimize, “Ey Allah’ın Rasûlü, amellerin hangisi daha faziletlidir?” diye sual edildi. Efendimiz “Allah’ı bilmek” buyurdular. “Biz amellerin en faziletlisini soruyoruz” dediler. Efendimiz “Allah’ı bilmek” buyurdular. “Biz sana amelden soruyoruz sen bize ilimden cevap veriyorsun.” dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü (sav) buyurdular: “İlimle yapılan az amel fayda verir; ancak cehaletle yapılan çok amel fayda vermez.”
İlim; Hazreti Hakk’ın sonsuzluğunca ve sınırsızlığıncadır. Ma’lumunuz İslâm’da ilim öğrenmek ziyadesiyle teşvik edilmiştir ve beşikten mezara kadar bu vetîrenin süreceği bildirilmiştir.
Peygamber efendimiz bir diğer noktaya dikkât çekerek hadis-i şeriflerinde “ilmen nafia (faydalı ilim) ” ifadesini kullanmışlardır ve faydasız ilimden Allah’a sığınmışlardır. Buradan anlıyoruz ki bizden istenen kuru bilgi yükü değil. Kesbedilen bilgi kısır kalmayıp bir tuluata vesile olacak. Kişi kendine ve cemiyete faydalı ilimle mücehhez olacak ve bu ilmi ile de âmil olacak. Yani bilgi hamalı olmayacak. Unutulmasın, bildiğimizden değil amel ettiğimizden yahut mümkün olduğu halde etmediğimizden mes’ulüz. Tabii her ilmin herkese fayda sağlamayacağını da beyan etmek lazım. İlim; Allah-u Teâlânın El-Mudill ismi şerîfinden geldiğinden illetlidir. Yani ilim öğrenmek her zaman kişiyi hidâyete, necâta götürmeyebileceği gibi bilakis çöküşe doğru dahi sürükleyebilir. Bir ehliyet sahibinin kanatları altında ilim ta’lim edilmez ise kişi bu ilmi kendinden zannedip, ucuba kapılıp felâketine kapı aralayabilir. Rasûlullah (sav) efendimiz de son derece sarih bir biçimde buna dikkat çekerek bu bahr-i bîpâyan sahada maksadın ilmin sahibini tanımak bilmek olduğunu beyan buyuruyorlar. Mezkûr rivâyette Cenâb-ı Rasulullah Hakk’ı bilmemeyi cehâlet olarak adledip bu surette yapılan ameli de faydasız hükmünde saymıştır. Yine bu minvalde Ebu’l-Hasan Harakānî Hazretleri buyurur: “İki kişinin dinde çıkardığı fitneyi şeytan bile çıkaramaz, onlardan kaç :
1.Câhil sofu,
2.Takvâya ermemiş, dünya hırsına mağlûp âlim.”
Bu cihetten bakar isek ilim ile irfanın cem edilmesi lazım geldiğini görürüz. Tâlip eğer ilim öğrenmekten aslî gâyenin Rabbini bilmek olduğunu fehmeder ise hangi ilmî sahada faaliyet gösterirse göstersin ilmi ile âmil olur, edeple hareket eder, yediveren başak gibi doldukça eğilir doldukça eğilir de toprağa tenezzül eder.
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hakkı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir
Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere gelmektir
Dört kitabın mânâsı
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır
Yigirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Mânâsı ne demektir
Yunus der ki Ey hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden eyice
Bir gönüle girmektir
Rabbimizi bilmenin usûlünü de yine Efendimiz (Aleyhisselâtüvesselam) “nefsini bilen rabbini bilir” hadis-i şerifiyle açıklamıştır. Hazreti Yûnus’un beyitlerinde buyurduğu gibi ilim evvela kendini bilmektir. Bu irfanî bir biliştir. Özünü bilen, hikmet-i hilkâte vâkıf olan sâlik ancak Rabbini bilecek tanıyacak ve şehâdet ettiği Rabbe îman edecektir. Eninde sonunda da aynı yere gelecek ve Hakk’ın elini tutacaktır…
Vesselâm…
Vemâ tevfîki illâ billah aleyhi tevekkeltü ve ileyhi ünîb
Mehmet YÜZEN
İstanbul, 17 Aralık 2023