Değerli dostlar: Sohbetimize bir kıssa ile başlayalım izninizle.
Hükümdarın biri çaresiz bir hastalığa yakalanmış . Memleketin ve civar ülkelerin bütün hekimleri ne kadar uğraşsalar da bu hastalığa bir türlü çare bulamayınca, memlekette ne kadar falcı, büyücü varsa hepsi saraya getirilmiş fakat onlarda bu hastalığa bir çare bulamamışlar. Hükümdarın hastalığı günden güne artmış, hükümdar da çaresiz bir şekilde hastalığını kabullenip ölümü beklemeye başlamışken sarayın kapısına yaşlı bir kadın dayanmış ve hükümdarın hastalığına bir çaresi olduğunu söylemiş.
Saraya çıkarılan kadına hükümdar hasta yatağından güçlükle seslenmiş: Senin getirdiğin çare ne?
Kadın şöyle çevap vermiş: Efendim sizin derdinizin çaresi memleketin en mutlu insanını bulup, onun gömleğini üzerinize giymektir. Çare bu.
Hükümdar hemen memleketin dört bir yanına adamlar salıp, ülkenin en mutlu kişisini aramaya koyulmuşlar. Önce refah ve bolluk içinde yaşayan zenginlere gitmişler fakat heyhat onlarda hiç mutlu değillermiş. Her birinin kendilerine göre dertleri, sıkıntıları varmış. Sonra bütün evlere, kasabalara ve köylere çıkıp, dilencisinden, en fakirine, en yoksuluna kadar arama yapmışlar fakat memlekette mutlu bir insan bulamamışlar.
Günlerce ülkenin en ıssız yerlerini bile aramışlar fakat mutlu birisine rastlayamamışlar. Adamlar yorgun argın bir çeşmenin başında biraz serinlenmek ve dinlenmek için oturup mola vermişler. Yakınlardaki bir evden sesler duymaya başlamışlar. Ses şöyle bağırıyormuş. Ya Rabbi çok mutluyum, sıhhatim yerinde, karnım tok, yarına çalışacak bir işim var diye haykırıyormuş. Görevliler hemen adamın kulübesine gitmişler, gömleğini almak istemişler fakat cılız bir mumun ışığında oturan adamın üzerinde bir gömlek bile yokmuş.
Kıssa bu kadar. Değerli dostlar: Mutlu olmanın birçok sebepleri olsa da mutluluk anlamaktır, anlamadan sevmek mutluluk vermez der Hallac-ı Mansur.
Evet, anlamak, hissetmek, hissedip anladığımızı hayatımıza uyarlamak ve paylaşmaktır mutluluk. Mutluluğumuzun daim olabilmesi için, hayatımızın her her anını kuşatması için önce kendimizden severek bir şeyler vermemiz lazımdır. (*)
Bunu halk arasında cömertlik olarak anlayabiliriz; fakat tevhit taliminde de bu böyle değil midir? Allah en çok cömertleri sever. “Kim Allah’a güzel bir borç verirse Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder.” (Bakara 245)
Düşkünlere, darda kalanlara, ihtiyaç sahiplerine en sıkıntılı anlarında sıkıntılarını gidermek ve bundan da karşılık beklememektir. İhtiyaç sahibinin sıkıntısını giderdikten sonraki mutluluğunu biz de hissedebiliyorsak, onun sevincini paylaşıp haz duyabiliyorsak, ve Rabbimize yönelip bunun için şükrede biliyorsak, işte budur mutluluk.
Hep kendimizden vereceğiz, hep dostumuzu ve Rabbimizi önceleyeceğiz. Hediyeleşmek sünnettir buyurur Sevgili Peygamberimiz (sav) hediyeleşmek sevgiyi, dostluğu ve mutluluğu arttırır.
Mutlu olmanın birçok sebepleri vardır, bazı kişiler ufacık basit şeylerle mutlu olabiliyorken, bazılarına dünyaları da verseniz mutlu olamazlar. Çünkü mutluluk veya mutsuzluk onların kâlplerine yer etmiş.
Mutsuzluğun kâlplere yer etmesi, umutsuzluğa kapılmak insan olmanın özelliklerindendir, sorun mutsuzluğa kapılmak değil, kendimizi o halet-i ruhiye den alıp mutlu olmanın çarelerini aramaktır.
Bunlar böyle olmakla birlikte asıl mutluluk, nefs-i emmaremizin egolarından, kaprislerinden ve esaretinden kurtulmak, “Ben, benim, bana” anlayışlarını terk etmektir asıl olan. “Ben” dediğimiz hiçbir zaman “ben” olmadı, çünkü bizim içimizde bizi ayakta tutan bir “ben” daha var. O ben olmasa vücut görüntüsündeki bu ben de olmazdı. Benim diye sahiplendiğimiz her ne varsa, hiçbir zaman benim olmadı. Hepsi fanidir ve fani olacaklardır. (Er rahman 26-27)
Kıssamızın sonunu hatırlayınız; en mutlu adamın üzerinde gömleği bile yoktu. Yani bizim diye sahiplendiğimiz ne varsa hiçbiri zaten bizim değildi. Fiillerimiz bizim değil (Saffat 96) el ayak, göz kulak vs. Sıfatlarımız bizim değil, vücudumuz bizim değil. Biz sadece bunların emanetçileriyiz. Bunları gerçek sahibi olan Hakk’a nisbet edersek üzerimizde hiçbir şey kalmaz. O zaman Hakk’a verilen borç misali karşılığını en güzel şekilde kat kat, misliyle bizlere ihsan eder. Fiillerimiz, sıfatlarımız, vücudumuz Hakk’ın varlığı ile dolar ki, yaptığımız her ne iş olursa olsun, yaptığımızı Hakk ile yaparız. Kulluğumuzu bu anlayışla yapmak bize en büyük lütuftur, mutluluktur.
Kâinatta Hakk’tan başka, O’nun şe’enlerinden başka, O’nun güzelliklerin den başka hiçbir şey görmeyiz. Çünkü gördüğümüz her şey zaten O’dur. Bundan büyük mutluluk mu olur? Her şeyden görünen Hakk varlığı ise, Koca Yunus’un de diği gibi “Yaratılanı Yaratandan ötürü severiz.”
Bu sevgi anlayışı ile bizim hüzünlenecek, öfkelenecek, kin güdecek davamız olmaz, olamaz. Bundan büyük mutluluk mu olur !..
Sözü Yunus’tan dinleyelim :
Biz gelmedik dava için / Bizim işimiz sevda için
Dostun evi gönüllerdir / Gönüller yapmaya geldik
Öyle bir sevgidir Allah’ın aşkı. Bu sevgi insanın gönlüne nakşedildiği zaman, o kişi dünyanın en mutlu insanıdır. Çünkü mutluluğu uzaklarda aramaz.
Evet dostlar: “Mutluluk paylaşmak demektir, paylaşmak insana huzur ve mutluluk verir.”
Selam ve dua ile kalınız.
* Hallac-ı Mansur Mesud Topal S.42
Enver EFE
İstanbul, 01 Eylül 2023