(Kendine arif olan Rabbini bilir. Hadisi Şerif)
Değerli dostlar: İnsana “Kalu belâ” (Ben sizin Rabbiniz değilmiyim) hitabından bu yana musallat olan iblis, İnsandaki varlığını, üstünlüğünü, hükümranlığını kaybetmemek için, insanı kendi arzu ve heveslerine göre yönlendirmeye çalışır. Bunun için de her türlü yolu hiç çekinmeden cesaretle dener ve çoğunda da başarılı olur
İblisin bu ısrarı ve inadı; Allah’ın ”Siz Âdem’e secde edin” (Bakara 34) emrine karşı çıkması ile başladı. Asiliğini ve edepsizliğini had safhaya çıkararak, Allah tan ruhsat istedi. Dedi ki: “Sen bana kıyamete kadar mühlet ver, Senin dosdoğru yolunun üzerine oturayım ve Sana gelmek isteyenleri de Senin yolundan çevireyim.” (Araf 14) Bir hikmet tahtında Allah cc. iblise bu istediği görevi verdi. İnsanlığın da Hakk yolunda cihadı böylece başlamış oldu.
Peki Allah’a giden dosdoğru yol nedir: Bunlar din, ibadet, hayır hasenat, iyilik, cömertlik, sevgi ve muhabbetle insanlarla ilişkilerimizi sürdürmek gibi anlaşılsa da, aslında bunların hepsi birer vesiledir. Gerçek doğru yol kişinin kalbidir. Eğer oraya iblis yerleşmiş ise, kalbimize Hak’tan gelen bütün güzellik ilhamlarını, yukarıda arz ettiğimiz hallerin hepsini iblis, seni caydırmak veya erteletmek için senin kalbine de o vesvese verir. Yapıp yapmamakta da karar senindir.
İnsanın yaradılışında biz farkında olmasak da Uluhuyet ve ubudiyetlik vardır. Yani ilahlık ve kulluk. İşte iblisin görevi sendeki uluhuyet makamını işgal etmişse eğer, seni her türlü hile ve tuzaklarla din adına aldatır. Gurur, kibir izzet-i nefs ve her türlü tartışmalarda “ben haklıyım”egosuyla sende ilahlığını ilan eder de hiç farkında olmayız. Onun bizim üzerimizdeki ilahlığına aldanırız da kulluğumuzu da Allah’a diye onun ilahlığına yaparız. Maazallah. İblisin bu görevi yapmasındaki tek gayesi, Hz. Âdem’e secde etmemesinde kendinde haklılık payı aramasıdır.
Sevgili Peygamberimiz sav. Bizlere kelime-i tevhidi telkin ederken, (Lâ ilahe İllallah) inkar etmemiz gereken ilahların bu ilahlar olduğunu söylüyor. Çünkü, kişiyi Allah’tan uzaklaştıran her şey onun putu ve ilahıdır. Bundan dolayıdır ki bizlere bu farkı anlayıp ikilikten ve şirkten kurtulmamız için her işe başlarken Besmeleyle başlamamızı öğütlemişlerdir. Besmele-i Şerifin açılımı da kişinin Rabbine olan yakınlığı neticesinde özü değişmese de (Allah ile veya Allah’tan) manası alır.
İşte kendimizi bilmenin açılımı burada başlar. Besmeleyi dil alışkanlığı ile değilde, gerçekten inanıp iman ederek söyleyip yaparsak, bizdeki Uluhuyet makamında var olan ve hüküm sürenin (Fail olanın) Allah olduğunun farkına varıp, arifi oluruz. O zaman yaşantımızın ve kulluğumuzun da arifi olup ubudiyet, yani kulluğumuzu kime karşı yaptığımızın farkındalığını bize ihsan ederler. Unutmayalım, Kelime-i Şehadetin sonu abdu Hu ve Resulû Hu dur.
“Nefsini bilen Rabbini bilir”; kılavuz kelimesi ile insan, kendi iblisini keşfetmesiyle öz fıtratını ortaya çıkararak, özdeki Rabbini tanımış olur. İnsanın öz Rabbi kendi öz fıtratıdır. Çünki o fıtrat ile Hakk’ı sembolize eder. İnsanın en büyük sırrı Rabbidir. Kendi nefsini keşfeden insan fetih ehli olup, Rabbini tanımış demektir. Bu insanın en büyük başarısıdır. Bundan sonra da insanın kendi Rabbini “Âlemlerin Rabbine” tabi olma yolu başlar. Sıra “Âlemlerin Rabbini” tanıyıp keşfetmeye gelir. (*)
Biz kendi Rabbimizi tanıyıp keşfetmek ve kendimizde tevhit etmek için Allah’ı ve Resulûnü kendimizden ayrı olarak dışarıda ve hayallerimizde aramayalım. “Size içinizden bir Resul göndermişiz; size ayetlerimizi okuyor, sizi temizleyip arıtıyor, size Kitap’ı ve hikmeti öğretiyor, size daha önce bilmediklerinizi belletiyor.” (Bakara151) ayet-i Kerimesini iyi tefekkür edelim.
Değerli dostlar: İblis Hz. Âdem’e secde etmemesinden dolayı huzurdan kovulanlardan oldu. Bizler Müslümanım deyip İslâmın şartlarını yerine getirmiyorsak, Allah’a secde etmiyorsak, bizim Hakk ile ünsiyetimiz nasıl olur, kendimiz bu dünyada tamamen iblisin bizden istediği gibi bir hayat süreriz de kendi zanlarımızda hayali bir ilah yaratıp, kendi iblisimize ilah diye tapınırız. Ta ki bizi gerçek manada bir uyarıcı bir dost buluncaya kadar.
Allah, insanı Kendisine kulluk etsin diye halk etti fakat hikmeti ilahi Kendisini de insanda sır etti. Ve insan Onun farkına varamadı. Bu gizlenişi de insana verdiği “ZAN” duygusu ile sağladı. İnsan sadece Onu “ZAN” etti; bu zan duygusu görevini de iblise verdi. İblis de bu “ZAN” duygusu ile beslenip, insandaki ilahlığını ilan etti.
Bu “Ben insanları ve cinleri Beni bilsin, Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat 56) diye buyuran rabbimizin bize emridir. Bizim Rabbimizi bilip tanıyabilmemiz tek başımıza olacak bir iş değildir; buna ömrümüz yetmez. Ancak, kendini ve Rabbini bilip tanıyan birisini bulabilirsek ne alâ. Onu bulup tavsiyelerine uyarsak, bize gösterdiği yoldan sabır, sebat, iman ve sevgi ile yürümekle mümkündür. Bunun için de Rabbimiz Kuran’ı Keriminde bizi şu ayet-i Kerime ile müjdeliyor: “Uyun sizden hiçbir ücret istemeyenlere; Onlardır doğru yolu bulup, hidayete erenler.” (Yasin 21)
Rabbim cümlemizi nefsimize arif olup, Rabbimizi bilenlerden eylesin.
Selâm ve dua ile kalınız.
* Ayna Gönül S. 148 Tunca Kul
Enver EFE
İstanbul, 10 Eylül 2023