Değerli dostlar: Allah bu âlemde ilmini, hareket ve sûkunet olarak iki hal mertebe ile meydana getirir der Ehlullah. Biri enfüs, (iç âlem) biri afak, (görünen âlem) biri akıl yönü, biri kâlp yönü. Bu misalleri insan kendi vücud-u anasırında istediği gibi şekillendirebilir, fakat neticede irfaniyet, işin özünün nefs ve ruh birliğinin sağlanmasına erişebilmektir.
Şöyle bir geriye doğru baktığımızda, hayatımızda önümüze değerlendiremediğimiz ne fırsatlar, ne imkanlar çıkmıştır. Hep aklımıza danışmışızdır. O da bize başarısızlığı, olumsuzluğu, bilgisizliği göstermiştir. Nefsimiz ise korkaklığı, cesaretsizliği, ümitsizliği göstermiştir. Oysa ruhumuzun, gönlümüzün yap demesine rağmen.
Bizim bu yaptıklarımız veya yapmadıklarımız fırsat geçtikten sonra pişmanlık ve nedamet duyguları ağır basar ki o zaman da “keşke” deriz ama fırsat elden gitmiştir. Bunun sebebi de gelen tecelliyi aklımızın veya nefsimizin tanıyamadığındandır. Tanımadığı için de iman ve itikadını şüpheye düşürür.
Bazen de tam tersi olur, önümüze çıkan fırsatları kalbimizin sesini dinleyip, aklımızı kalbimizin isteğine teslim ederiz de neticesinde memnuniyeti ve mutluluğu yakalarız. Türkçemizde “Korkak bezirgân kâr edemez” diye bir deyim vardır. Bu ticaret için söylenmişse de, insan hayatı artıları ve eksileri ile bir ticaret sayılmaz mı?
Dervişlikte de bu böyledir. Derviş seyr-i sûlükünde cesaretli olacak. Kalbinin sesini, aklının sesinden önde tutacak, netice ne olursa olsun korkmayacak. Başarısız gibi olsa da aslında bu dervişe büyük bir tecrübe olacak. Efendim Ekber-ül Tûrabi “Korkak derviş yol alamaz” diye buyururlar.
Bu akıl ve kâlp ilişkisi insan olmanın gereğidir. İnsana akıl tereddüt, kâlp ise cesaret verir. Eğer akıl ile kalbin arasındaki mesafeyi çok açarsak akıl hep öne çıkar, tereddütlerimiz ve şüphelerimiz hep var olur; istikametimize engel olur. Şayet aklımızı kalbimize ne kadar yaklaştırırsak, akıl kalbe teslim olur, akıldan güzellikler zuhur etmeye başlar. Çünkü kalbi güzel olanın aklı da güzel olur. Akıl ve kâlp ilişkisinde birlik sağlanmazsa alınan veya verilen kararlar genellikle başarısız olur. Ümidimiz azalır, şevkimiz kırılır.
Kâlp: Edebin, ahlâkın, ince ve güzel duyguların, sevginin samimiyetin merkezidir. Akıl: İlmin bilginin tecrübenin, merak ve öğrenmenin yeridir. Bu sevgiyi, bu öğrenme ilmini insan hangi yönde yoğunlaştırırsa o yönde başarılı olur, şevki artar. Gayreti kadar, merakı kadar, ilmi kadar. Bu dünya işlerinde de böyledir, din ve ahiret işlerinde de böyledir.
Hallac-ı Mansur akıl ve kâlp ilişkisini anlatırken, aklın tek başına hakimiyetinin felaket olduğunu, kalbin sevgisi ve hoş görüsü ile birleşmediği zaman Allah ile âlem arasındaki farkı anlamanın mümkün olmadığını söyler. Akıl ve kâlp ilişkisi bu açıdan nefis tarafından ele geçirilmek istenen bir kaleye de benzetilir der.
Değerli dostlar: İşin en zor ve tehlikeli tarafı da burasıdır. Eğer kâlp ve akıl birlikteliğini nefsimiz ele geçirirse, yaptıklarımız bizi gurura, kibire taşır, ucuba düşürür. İnsanları küçük görür, ibadetlerimiz neticesinde kendimizi “Bildim, buldum, oldum” şaşkınlığına düşürür, ziyan oluruz. Oysa bildim demekle bilinmiyor, buldum demekle bulunmuyor, oldum demekle de olunmuyormuş. Bunu Kaygusuz Abdal bir deyişlerinde şöyle açıklıyor.
Bulmak değilmiş bilmek
Bilmek değilmiş bulmak
Evliyaya gönül vermek
Rengine boyanmak imiş
Mürşit sözü dinleyip, onun tavsiyelerine uyduğumuz zaman kâlp ve akıl birlikteliğini nefsin yerine gönülde birleştirdiğimiz zaman, bu bizi irfaniyetimize, öz benliğimize, ahlâk-ı Muhammediye’ye taşır ki, Allah’ın “Bilinmekliğimi murad ettim” hadisi kutsisi senden açığa çıkmaya başlar. Bilenin, bulanın, olanın ne olduğunu, sende var olanın, senden zuhura çıkanın, senden görünenin kim olduğunun şahitliğine ulaşırsın. (Ali İmran 18) Bakara Suresinin 138nci ayet-i celilesi ile o elbisenin taşıyıcısı olursun.
Selâm ve dua ile kalınız.
1- Hallac-ı Mansur. Mesud Topal S.62
Enver EFE
İstanbul, 05 Eylül 2023