Değerli dostlar: Cenab-ı Hakk, insanları “Beni bilin ve Bana kulluk ediniz” diye yarattım buyuruyor. Gerçi Onun bilinmeye ihtiyacı yok, bizim Onu bilmemiz içindir; Onun kullara ihtiyacı yok, bizim Ona lâyık bir kul olabilmemiz içindir bu emir ve halk ediliş. Bilmek, kişiyi cehaletten kurtarıp bilgiye, bilgi bizi düşünmeye ve araştırmaya, araştırma bizi zandan ve hayalden kurtarıp hakikate, hakikat Onu tanıyıp sevmeye, sevgi ise sadakat ve kulluğa taşır insanı.
Bilmek: İnsan önce kendini tanımakla başlar. Bilmek seyretmek değildir; bilmek bir sırrı çözmektir. Kâinatı gezip tanımak bilmek değildir. Bilmek bu kâinatı halk edeni tanımak, bir sırra vakıf olmaktır. Bunun için de önce merak ve iştiyak, sonra heyecan ve aşk lâzımdır. Merak ve heyecan akıl ile olursa da aşk için gerçekten çok sevmek gerekir.
İnsan araştırdıkça bu âlemde gördüğü her şeyin aslını, yoktan var edeni, bu varlıkların arkasında (!) gerçek var olanı fehmeyler. Cenab-ı Resulullah Efendimiz “Bana eşyanın hakikatini öğret” diye Allah’a dua ederken, aslında yaratılmış her şeyin (eşya) O’nun varından var olduğunu, dolayısıyla her şeyde Hakk’ın var lığını görmeyi bizlere öğütlüyor. Bunun için de gördüğümüz her şey kendi ismi olmaksızın “Hakk”tır. Şayet bir isim kullanacaksak, bu da “Hak’tandır” deriz, yine de o şeyi ayrı görmeyiz.
Bu minval üzre yukarıda arz ettiğimiz gibi insan önce kendini tanımalı, kendisiyle birlikte de tüm eşyada olduğu gibi kendisinin de Hak’kın varı ile var olduğu gerçeğini unutmamalı. Etrafında gördüğü her şeyin kendisi ile bir olduğunun şuur ve şuhuduna arif olmalı. “Her ne varki âlemde, mevcut kıldım Âdem’de” diye Rabbimizin uyarısı vardır. İşte buna “Tevhit” denir. Tevhide ermek budur. Gaye bir olan Allah’ı birlemek değil, O zaten tektir. Maksat kendimiz ve bütün kainatı Onda birlemektir. İllallah gerçeği budur. Ondan başka bir şey yoktur.
Kuranın ilk ayeti “ıkra” dır; yani oku. Evet okumak ama, ikinci ayetin ışığın da yani “Rabbinin adı ile” okumaktır. Bundan maksat, gerek enfüs, “kendimiz” gerek afak “bütün kâinat” seyreyleyip tefekkür ettiğimizde bunların hepsinin Allah’tan ayrı bir varlık olmadığının bilincine varmaktır. İşte her şeyi bir bilmek budur.
Buna bir misal verecek olursak: Bir nar meyvesini elimize aldığımızda meyve olarak bir bütündür; ama o meyvenin kabuğunu açtığımızda içinde yüzlerce çekirdek vardır; hepsi de nardır, nardandır. Her bir çekirdek toprağa düştüğünde ağacıyla, yaprağıyla, meyvesiyle, tadıyla yine nar olacaktır. Kainatı da böyle tefekkür edip düşünün.
Bir’i bilmek
Böyle düşünürken insanın aklına şöyle bir soru gelebilir: Peki ben neyim? evet “ben” yani kişi kimdir, nedir?
Allah’ın doksandokuz esması vardır, (aslında bütün isimler Onundur) fakat bunlardan başka birde “Fert” esması da vardır, yani Zat’ına mahsus teklik. Kişi farkına varsa da, varmasa da bu “Fert” esması ile Allah her kulunda kendi ferdiyeti ile vardır. Bu âlemde insanlar ne kadar çok olursa olsun nar misali Allah, tüm mevcudatta o fert esması ile birdir. Gören ve görünen, yaşayan ve yaşanan, seven ve sevilen, bilen ve bilinen hep Odur. Ondan başka, Ondan ayrı bir şey yok tur. Bu Allah’ın, Allah olmaklığının en büyük delilidir.
Allah’ı perdeleyecek O’nun görünürlüğünü engelleyecek hiçbir mani, hiç bir engel yoktur. O, görünen her şeyde görünür, O, gizlenen her şeyde apaçık olarak bilinir. O, herhangi bir belirişte (zuhur) bir ilintisi olmaksızın bütün suret ve şekillerdedir. Biliniz ki O, hiçbir zaman herhangi bir şeyin içerisinde olmadığı gibi, herhangi bir şey de O’nun içerisinde değildir. O, herhangi bir şeyin ne içeri sinde ne de dışarısındadır. Böyle olmakla birlikte hiçbir göz Onu göremez. Onu ancak Kendisi görebilir, Onu Kendisi idrak edebilir. Onu gizleyen Onun Birliğidir. İşte Bir’i görmek budur. Onu ancak zevk ile kendimizde, fiillerimizle, sıfatlarımız la ve vücudumuzla tefekkür edip şuur ve şuhud zevkine varabiliriz.
Bir kıssa
Adamın biri Allah’ı aramak için yollara düşmüş, nereye gideceğini bilemediğin den rastgele bir yöne doğru günlerce gitmiş. Bu yolculuk esnasında aç kalmış, açıkta kalmış, yorgun ve uykusuz kalmış ama yine de aramaktan vaz geçmemiş. Allah, böyle azimli kullar için Kendisini bulmaya vesileler halkeder. Adamında karşısına güngörmüş yaşlı birisini çıkarmış ve adamın aradığı yeri söylemiş. Bu yer aşk okyanusunda bir ada imiş. Buraya ancak gayret kayığı ile gidilirmiş.
Bu müjdeyi alan adam hemen deniz kenarından bir motorlu kayık satın alıp denize açılmış. Gidebildiği kadar gitmiş, gün olmuş yakıcı güneş altında, bazen soğuk gecelerde, bazen korkunç dalgalarla boğuşmuş yine de yolundan dönmemiş. Kayığının motoru bozulmuş yılmamış kürekle yoluna devam etmiş, yorulsa da hedefine yaklaştığını hissettikçe şevki ve heyecanı daha da artmış. Uzaktan ada görünmüş fakat kayığı da azgın dalgalara dayanamayıp parçalanmış yine de yılmamış yüzerek yarı baygın bir vaziyette sahile varmış.
Adam kendine geldiğinde adadaki görevliler onu bir mağaraya getirmişler. Ortada bir sandık. Adama demişler ki: Senin sevgin, merakın ve azmin seni bu adaya getirdi; aradığın her şey bu sandığın içindedir. Eğer sandığı açarsan içindekini alırsın fakat bir daha geriye dönemezsin. Ömrünce bu adada yaşarsın. Eğer sandığı açmazsan geri dönmen için sana her türlü kolaylığı sağlarız.
Adam buraya kadar binbir zorluklarla gelmiş, ahdetmiş, emelime nail ola cağım demiş ve sandığı açmış. Sandığın içinden sadece bir ayna çıkmış. Adam aynaya baktığında kendinden başka bir şey görmemiş.
Bu âlem böyle dürülmüş, Mevlâm sırlara bürünmüş
O sen ben diye görünmüş her şeyin batını Hak’tır
Selâm ve dua ile kalınız.
Enver EFE
İstanbul, 26 Haziran 2023