Değerli dostlar: Yunus Emre’nin “Bana ben demeyin ben bende değilem/ Bir ben vardır bende benden içeru” isimli deyişinde tasavvuf ehlinin “Vahdet-i vücut” teorisini herkesin anlayış kabiliyetine göre arifane bir şekilde anlatmaya çalışmıştır. Hatırlayınız hemen hemen her makalemizde ve zaman zaman söyleşilerimizde hep bu hadis-i Şerifi üzerinde durmuşuzdur. “Kendine arif olan (bilen) Rabbi ne arif (bilir) olur.” Cenab-ı Resulullahın bu hadis-i Şerifidir insanın kilit noktası. Ehlullah (Hak dostları) bu hadis-i Şerif ışığında insanın bir hazine olduğunu, insanın Hakk’ın aynası olduğunu, insanın Hakk’ın halefi olduğunu bizlere anlatmaya çalışırlar.
Evet insan bir hazinedir; özünde cevher taşır. Fakat ne taşıdığının gafilidir, taşıdığından habersizdir. Bundan dolayıdır ki Allah, bizi bize hatırlatacak, bizim aslımızı bize bildirecek, bizi delaletten ve cehaletten kurtaracak Peygamberler ve Veli (Hakk Dostu) kullarını bizim için göndermiştir.
Tasavvufta el ele, el Hakk’a diye bir deyiş vardır. Cenab-ı Resulullah'tan günümüze kadar olan bu zaman diliminde bu Hadis-i Şerif ışığında birçok Hakk dostları yetişmiştir. Bunlardan kimileri çok cezbeli, kimileri de daha sakin bir şekilde hep Hakk’ı ve hakikati anlatmışlardır; ve halen de anlatmaktadırlar. Bu dergâhlarda yetişip pişen Hakk’ın Veli kullarının hepsinin ortak özellikleri Hakkı hep kendilerinde arayıp, kendi özlerinde bulmuşlardır. Buna Hacı Bektaş-ı Veli’nin şu deyişini örnek gösterebiliriz.
Hararet nardadır sacda değildir
Keramet baştadır tacda değildir
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de hacda değildir
Evet, kendimizde aramak, kendimizde bulmak; fakat neyi arayacağız, neyi bulacağız. Bulsak tanıyacak mıyız? Tanısak kabul edebilecek miyiz? diye insanın kendini merak edip araştırmasıdır bizden istenilen. Yani insan bazen kendi iç âlemine dalıp tefekkür (düşünce) yolu ile kendi iç derinliklerinde bir yolculuğa çıkması lâzımdır. Buna bazı meşayıhlarda “Rabıta” derler. İçe bakmak, özünde Rabbini tefekkür edip, arayıp bulmaya çalışmaktır. Sözü yine Yunus’tan dinleyelim:
Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim / Dünya kimseye kalmaz
İnsanın bu âleme gelmekten (gönderilmesinden) murad, Rabbini tanıması ve Ona kulluk etmesinden ibarettir. Yukarıda zikrettiğimiz Hadis-i Şerif ışığında insanın Rabbini tanıyabilmesi için önce kendini tanıyıp bilmesi gerekmektedir. Kendimizi tanıyabilirsek, Hakk’ın Ef-ali ile, Mevsuf-u ve mevcudiyeti ile insanda sır olduğunu ve insandan zahir olduğunu kuran bize söylüyor. (Kaf 16) Fakat bizim bu ilmi tahsil ve talim edebilmemiz için evvelâ kendini bilen ve tanıyan bir Mürşit bulmalıyız ki işi baştan kolay kılalım.
Kuran-ı Kerim’de Nisa suresinin 1 nci ayet-i Kerimesinde Mealen Allah şöyle buyuruyor: “Ey insanlar, sizi bir tek nefsten (benlikten) yaratan, ve ondan da kendi eşini (bedensel varlık) halk eden ve ikisinden pek çok kadın, erkek üretip yayan Rabbinizden korunun ! Korunun O Allah’tan ki, siz Onun hürmetine ve de Rahiymlerin hatırına birbirinize bağlısınız. Çünkü Allah, Esma’sıyla sizi her an kontrolünde tutandır. (Ahmet Hulusi Kuran-ı Kerim çözümü)
Değerli dostlar: Ayette zikredilen “eşinizi” derken Allah, insanların aile eşlerini değil de, Ruh veya Nefs, veya can her nasıl düşünürseniz hepsi doğrudur ve bir de görünen suret olarak bedensel yönümüzdür. Bedensel yönümüz ruha kafes, ruh yönümüz ise bedenimize hayat verir; bu ikisinin birlikteliği ile Allah Kendisini Rahmiyeti ile o bedenden zahir eder. Gönül Divanı adlı eserimizde Sultanımız Abdul Kadir Sebati (r.a) Ruh vücuda bürünür / Mevlâm böyle görünür / Türlü libas giyinir / Tendir Canan’a mekân diye buyurmaktadır.
Evet dostlar: İnsan bilinmezinin püf noktası da burasıdır! Kendimizi bilmek kendimize arif olmak, tevhide ermek ancak böyle mümkün olur. Hatırlayınız kelime-i tevhid “Lâ ilâhe İllallah” derken bizlere bunu anlatıyor. İlahları inkâr ediniz derken, Allah’a iman ettiğiniz halde, Allah ile beraber egomuzla, enaniyetimizle birçok şeyleri de kendimize put ediniyoruz veya putlaştırıyoruz. Bu tür anlayış Tevhidi bir anlayış değildir. Aslolan tevhit anlayışı “Allah var, Onunla beraber hiç bir şey yok” anlayışıdır. Bunca görünen suretler, şekiller, renkler hep Onun şe’enleridir ve Onun yansımasıdır. Bu anlayış kendimizi Ondan ayrı görmeme anlayışıdır. Her ne yaparsak, Onun bizdeki olan Hayy Esmasının fiili tecellileridir. (Saffat 96) İnsan özündeki Muhammed nurunu keşfedemediği sürece varlık şirkinden kurtulamaz, İnsan ancak bunu kendi hakikatinin arifi olduğu zaman anlayabiliyor. Beyazıd-ı Bistami şöyle der: Ben kırk yıl edep ve sabırla Hakk’ın kapısında bekledim, kapı açıldığında karşımda duran Beyazıd’tan başkası değildi.
O ufku Âlâ olduğu halde, sonra yaklaştı, tecelli etti, iki yay arası, daha da yakin (ev-edna) oldu. Böylece kuluna vahyettiğini gösterdi. Andolsun o gördüğü nü yalanlamadı. (Necm 7,8,9,10,11)
Selâm ve dua ile kalınız
Enver EFE
İstanbul, 01 Mayıs 2023