Elhamdülillahi Rabbi’l alemîn vessalâtü vesselâmü alâ rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn.
Resûl-u Kibriyâ (s.a.v) efendimiz şöyle buyuruyor :
“İnsanoğlu, Allah’ın kendisi için takdir ettiğine rıza gösterirse mutlu olur. Şayet Allah’tan hayırlı olanı ummayı terk eder ve Allah’ın kendisi için takdir ettiğine kızıp isyan ederse bedbaht olur.” Sadakarasûlullah…
Kıymetli kâriîn, Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi Efendi’nin felsefî/tasavvufî meşhur eseri A’mâk-ı Hayal’de, Ahmed Râcî’nin başından geçen bir takım hâdisât anlatılmaktadır. Bir bölümde kahramanımız Ahmed Râcî; mânâ âleminde; peygamberlerin, mâruf zevâtın hâzır olduğu kalabalık ve büyük bir mecliste vukū bulan bir hadiseye şâhit olur. Bir pîr-i fânî, son derece perişan, âciz ve zavallı bir vaziyette bir meclise gelir. Müsâade ister. Kendisine destur verilir. “Beşeriyet” namlı bu ihtiyar, müşkiline çare bulmak için meclisteki hâzirûna suâl eder : “Saadet nedir?”
Meclisin reisi, Beşeriyet’e cevab verilmesini buyurur ve bunun üzerine;
Cenâb-ı Halîl (Hz.İbrahim) : Saâdet; çalışmak, kazanmak ve kazancını hemcinsiyle paylaşmaktadır.
Cenâb-ı Kelîm (Hz.Musa) : Saâdet; nefsini firavunî ihtirâsattan kurtarmaktadır.
Cenâb-ı Âdem : Saâdet; şeytana uymamak ve Havva’ya aldanmamaktadır.
Konfüçyüs : Bir tencere pirinç pilavına bütün lezâizi sığdırmaktadır.
Eflâtun : Dâimâ ulviyâtı tefekkürdedir.
Aristo : Mantık! İşte saâdet!
Zerdüşt : Saâdet, karanlıkta kalmamaktır.
Brahma : Saâdet mi? Herkesin zannı ne ise onun aksidir.
Cenâb-ı Mesih (Hz.İsa) : Saâdet, mâziyi unutmak, hâli hoş görmek, istikbâli düşünmemekle mümkündür.
Lokman : İnsanlar bu kelimeyi, bütün tahassürlerini bir sözle ifâde için îcâd etmişler!
Hızır : Saâdet; tûl-i emelin giremediği gönüllerde, bazen şimşek gibi süratli ve parlak bir hayalettir.
Buda : Saâdet, a’demin esma-i cemâliyesindendir! Nirvana! Ey Beşeriyet, Nirvana!
Ya Rabb! Hayatta nedir bu lezzet?
Hayata rabt eden bu garîb kuvvet!
Hayat ki bîbekâ, pürderd ü keder
Yine emel o, nedir bu hikmet?
Bir an bırakmaz insanı rahat
Bin türlü âlâm, derd-i maişet
Çocukluğunda ağlar beşikte
Feryatla geçer o vakt-i ismet
Civanlığında bin türlü âmâl
Şeyhûhetinde bin türlü mihnet
Vakt-i ecelde mâzi bir ân
Bir ân için mi bunca sefâlet!
Hâtifî bir ses verdi cevabı
Dedi: Hayatta bu zevk ü kıymet
Âkıller için bir seyr-i bedâyi’
Cahiller için yemekle şehvet…
Beşeriyet bîtab bir halde yere düştü ve “Hangisi, hangisi?” diye inledi.
İşte o vakit reis ayağa kalktı :
“ Ey Beşeriyet! Saâdet, hayatı olduğu gibi kabul, eskâline rıza, ıslâhına sa’ydadır” dedi.
Beşeriyet bunun üzerine ayağa kalktı ve : “ Ya Fahr-i Âlem! Beşeriyetin dertlerini anlayan, ilacını bulan yalnız sensin!” dedi…
İşte kitapta saâdet bahsi böyle işlenmektedir. Her ne kadar bir roman da olsa, yazımızın en başında zikrettiğimiz hadîs-i şerîfin şerhi niteliğindeki bu hikâyeden alınacak hisseler vardır.
Saâdet mefhumu, erişilecek bir gâye, bir tûl-i emel değildir. Maddî bir şeyler kazandık ve yahut manevi bir ilerleme kaydettik diye kesbedeceğimiz bir meta ya da hissiyat da değildir. Bidâyetten nihâyete yolculuğumuzun tamamında serdettiğimiz duruştadır tavırdadır saâdet.
Ayet-i Kerîmede buyrulduğu üzere kalpler ancak Allah’ı zikretmek ile mutmain olacaktır. Mutmain olmuş kalpler; her hâl ü kârda, müsbet veya menfî hiç bir fikir beyan etmeden, ne vukūa geldi ise onu en iyi en güzel en hayırlı bilerek rıza gösterirler.
Saâdet işte bu rıza hâlinde mevcuttur.
Şayan-ı dikkât bir diğer nokta da şudur ki tevhîdin temelinde yer alan vukūat ve şuûnatın iki hâl mertebe ile izhar oluşudur. Bu zâviyeden diyebiliriz ki saâdet; mutluluk demek değildir. Mutsuzluk da değildir. Bu kelimeler ile mahdut ve mukayyet olmayan bir memnuniyyet hâlidir ki “Rıza” burasıdır. Dahası yok mu? Elbette var…
“Vemâ tevfîki illâ billah aleyhi tevekkeltü ve ileyhi ünîb”
Vesselam…
Mehmet YÜZEN
İstanbul, 03 Ağustos 2023