Mevlana-i Celaleddin Rumi Hazretleri, “Mum olmak kolay değil. Işık saçmak için, önce yanmak gerek” diye buyurduğu, nüktedan bir cümle ile Sultanımın himmetleriyle yazımıza başlamak istiyorum.
Öncelikle şu hususu arz etmek isterim. Bütün Veliyullah’larda; bize ışık tutacak yanmanın tezahürlerini görmek mümkündür. Gönlünde sonsuz aşk-ı ilahi yangını olan bir ihvan kardeşim, bu ulvi yolculuğa çıkmadan önce ve devamında; şu üç merhaleyi Rabbinin arzu ettiği doğrultuda aşması gerekir. Yoksa boşuna yorgunluk olur. Bunlar sırası ile; “HAMDIM, PİŞTİM, YANDIM...” düsturudur. Buradan hareketle;
Olgunlaşmamış “HAM” madde yükü ile çıktığımız zahir alem yolculuğumuzun hitamında, hakikat limanına demir atıp; yükümüzü bu limanda boşalttıktan sonra, pişmek için bu limandan demir aldık elhamdülillah. Bu yolculuğumuz esnasında, hakikati asliyemize vasıl olmak için, iyi veya kötü, birtakım tecelliyatlara duçar kaldığımızda, gösterdiğimiz sabrın sonunda; bazı sırların bizlere ayan olmaya başladığındaki halimiz “PİŞMEK” anlamında olup, ilahi varlıkta fani oluş halimiz ise “YANDIM” diyebildiğimiz son duraktır. Hamlık denen o ilk basamak; Haddini bilmeme, benlik duyguları ile birlikte, gurur, kin, kibir gibi hasletler, hamlığın ana temalarıdır. Bu temalardan geçilmeden; Pişme kapısına erişilemez, Pişmeden de yanma kapısının önüne varamazsınız. Ehli ihvana isnat edilen MUM gibi olmak, bu yolun yolcularına mahsustur.
Mum olmak kolay bir iş değil diyor Mevlana hazretleri. Mum olmak; edepli olmaktır, adap dairesinden dışarı çıkmamaktır, uysallıktır baş eğmedir, olgunluktur diyor Hazreti Mevlana. Sadece mum olmak yeterlimidir? değildir. Çünkü mumun bir başka özelliği de yanmaktır, yanmadan, ışık saçamazsınız. YANMAK; bir anda oluveren, erişilen, bir merhale değildir dostlar.
Mum gibi olduğumuzda; teslimiyet, tevazu, feraset hoşgörü bir başkadır, bambaşkadır. Mum gibi olmak; Rabbimize doğru uygun adımlarla ilerlediğimizin işaretidir. Nefsini mutmain etmiş olarak Rabbinin rızasına kavuşma gayretidir yanmak. Bir başka ifade ile Pervanenin hali yani kelebeğin hali ile hem hal olan kimseler yanmaktadır. Ne mutlu yanan kardeşlere.
Bakınız Kardeşlerim; MUM, aşkı için yana yana erir ve kendini bitirir. Mum yandıkça, derin derin içli içli ah ettikçe, ışık saçmaya başlar. Işık saçmak, apayrı bir güzelliktir. Yanmak, ruhun yurdunda mihman olmaktır. Tıpkı karanlığın aydınlığa dönüştüğü an gibidir dostlar.
Hakikati asliyesine kavuşma gayretinde olan bir kimsenin kemale ermesi için yani Rabbine kavuşması için, gönül alemi Rabbinin arzu ettiği doğrultuda olmalıdır. Bir insanın gönül aleminin olgunlaşması için; nefsin hoşlandığı şeyleri terk etmeyi, ruhaniyetinin esareti altına girmeyi, hoşlanmadığı çilelerle de terbiye olmayı ön görür. Zira Allah cc. Nisa suresi, Ayet 80’de “Kim Resul’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.” diye buyurmuştur.
Peygamberimiz Sav. Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde, “Kişi sevdiği ile beraberdir” diye buyurmuştur. Hadis-i Şerif gereğince, bizlerde zahiren ve batınen Rabbimizden ayrı olmama gayretinde olduğumuzu yaşantımızla ifade etmek mecburiyetindeyiz.
Demek ki yanmadan aydınlanmak hatta aydınlatmak da mümkün değildir dostlar. Bütün Hak dostları da Cenab-ı Hakk’ın aşk ateşiyle yanıp tutuşarak, kemale ermiş, ruhun yurdu olan gönül alemine mihman olmuşlardır.
Değerli dostlar; YANMAMIZA vesile olan oruç penceresinden baktığımızda; bildiğimiz orucun dışında, tasavvuf literatüründe bir de “SAVMÜ’L-KALP” denilen gönül orucu kavramı vardır. Bu şu demektir; gönül alemine; Ramazan orucunda nasıl bedene dışarıdan yiyecek vs. girmiyorsa, bu manevi oruçta da gönlümüze Allah cc.nun sevgisinden başka bir sevgi girmemeli; aşık yani ehli ihvan daima maşukunu tefekkür etmeli, daima Rabbini tefekkür etmelidir.
Değerli dostlar; müspet veya menfi tecelliyatlarla manen olgunlaşan gönüller de mihman olan hakikat ehli bir Hakk dostu kardeşim, artık, kırmaz ve kırılmaz, yani incitmez ve incinmezler. Rabbinin himmetine mazhar olan bir ehli ihvan kardeşlerimin ilk dersi incitmemek, son dersi ise incinmemektir. Bu hususlara vasıl olabilmek adına, yazımızın ana temasını teşkil eden başlığa esas teşkil edebilmesi için ihvan, Allah’ın Halil’i, Evliyası Mürşidi Kamilinde, kendisini ifna etmelidir. Kendine baktığında Kamilini görmelidir. Mürşidi Kamiller Peygamberimiz Sav. Efendimizin Varis-i Nebileridir.
Allah cc. Zariyat Suresi, Ayet 56’da "Ben cinleri de, insanları da ancak bana kulluk/ibadet etsinler diye yarattım" diye buyurmaktadır. Bahse konu ayette de bildirildiği gibi; insanın yaratılmasındaki asıl amaç, Rabbine ibadet etmek ve kulluk etmektir.
Bizim yolumuz aşk yoludur, biz aşktan doğmuşuz diyen Mevlana Hazretleri, dinin emir ve hükümlerini yerine getirip, ibadet ederken şekilci veya taklidi olmayı bırakıp, tahkiki olmayı tavsiye eder. İbadet ederken, kul; tam bir teslimiyet ve samimiyetle Rabbine yönelmelidir. Aslolan gönül kalesindeki tevhit bayrağını ebediyete taşımaktır. Olmamız gereken, gönül kalesinde aşk bayrağını maşuka teslim etmek ve her nefeste yanmaktır.
İbadette şekilcilikten ziyade; sevgiyle, teslimiyetle, sadakatla, adanmışlıkla, samimiyetle, ihlasla, tevekkül ve gönül bağlılığı ile Rabbine yönelmelidir. Bu nedenle; taklidi ibadet edenlerin hali "Saman arzusuyla, Mushaf taşıyan merkep" gibidir diye buyuruyor büyüklerimiz. İbadetten maksat; Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazanmak, O'na yaklaşmaktır, vuslat etmektir.
Sonuç olarak; Ehli İhvan olarak, fark ehli olarak; Bizler Sultanlarımızın bu alemde ki temsilcileriyiz. Unutmayalım ki; Yol ve Erkanımızın temel prensiplerine gönülden bağlı olan bizler fark ehli olduğumuzu unutmayalım.
Rabbim, hakikati asliyesine kavuşma gayretinde olan bizlerin gönül alemini, Rabbimin arzu ettiği doğrultuda olmasını bizlere nasip etsin.
Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Kalın sağlıcakla.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 09 Şubat 2024