Allah cc. Fecr Suresi Ayet 27-30’ da “Ey huzura kavuşmuş insan. Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. (salih) kullarım arasına katıl ve cennetime gir” diye buyuruyor. Bu bizlere ne anlatıyor, biz ne anlıyoruz, anlamamız gereken nedir? Bu sorulara cevap bulmamız amacıyla; Sultanımın himmet ve dualarıyla, Allah cc. nun mutlakiyet ifade eden emrini, daha öncede böyle makale yayınlanmasına rağmen tekrar kaleme almayı ve dilimin döndüğü kadarıyla sizlerle paylaşmayı uygun mütalaa ettim.
Söz konusu ayete paralel bir yaşam şeklini hayatımıza uygulayabilmemiz için, önce nefis meratiplerini çok iyi analiz edip, anlamamız gerekmektedir. Mutasavvıflar Allah cc. ile kul arasında bir perde olarak buyurdukları nefsi yedi mertebe halinde bizlerin istifadesine sunmuşlardır. Rabbim kendilerinden razı ve hoşnut olsun. Sırası ile;
1.Emmare, 2.Levvame, 3.Mülhime, 4.Mutmainne, 5.Radiye, 6.Merdiye, 7.Safiye diye adlandırılmış olup; Nefsin yedi perdeli hali “Nefs-i emmare”dir. Birinci perdenin kalkmasıyla “Levvame”, ikinci perdenin kalkmasıyla “Mülhime”, üçüncü perdenin kalkmasıyla “Mutmainne” gibi isimler alır. Daha sonra “Raziye”, “Merdiyye”, “Safiye” veya “Kamile” gibi derecelendirilmiş isimleri görürüz. O halde; Nefis Meratipleri sırası ile; nedir, ne demektir, nasıl okumalıyız, nasıl yaşamalıyız? Müsaadenizle hep birlikte bu pencereden bakarak yazımıza başlayalım inşallah.
Birincisi; Nefs-i Emmare: Kulu Rabbinden uzaklaştırarak, kötülükleri işlemeye sevk eden en aşağı, hatta hayvandan da aşağı olan en isyankar bir nefistir. “Emmare” çok emredici anlamında olup, şeytan ile iş birliğinde ve aynı zamanda keyfine, zevkine ve benliğinin esaretinde olmayı çok seven bir nefistir. Bakınız Allah cc. nefsi emmareyi anlatan ayeti kerimesinde bizlere ne buyuruyor? “Rabbimin merhamet edip koruduğu kimseler dışında, nefis insana sürekli kötülüğü emreder” diye buyuruyor. (Bkz. Yusuf 53). Nefsi emarenin esaretinde olmak demek, nefsin arzularına tabi olarak şeytanın yap dediklerini yapmaktır. Esasında nefs-i emmare, sahibi olduğu kişileri şeytanın emrine vermekten zevk duyur, amacı da budur zaten. Rabbim cümlemizi muhafaza buyursun inşallah.
İkincisi; Nefs-i Levvame: kınamak ve ayıplamak anlamında olan levvame, Nefs-i emmaresinin esaretinde olan bir kimsenin, yaptığı kötülüklerden, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gösterdiği ihmal ve kusurlardan dolayı pişmanlık duyarak, vicdani muhasebesi sonucunda, bu yüzden de kendisini şiddetle kınayan nefistir Nefsi Levvame. Allah cc. Ayet-i Kerimesinde, “Yemin ederim pişmanlık duyup daima kendini kınayan nefse…” diye buyuruyor. (Bkz. Kıyamet 2).
Üçüncüsü; Nefs-i Mülheme: Nefs-i emmareden pişmanlık duyarak levvameye doğru yükselen mümin, bu merhalede de tevbe ve istiğfara devam ederek günahlarından sakınır, manevi irşada gönül verir ve nefsi ile mücadeleye devam ederek, yavaş yavaş
“MÜLHEME” mertebesine ulaşır. Bu mertebede kul, Rabbisinin himmetleriyle iyi ile kötüyü net bir şekilde ayırt edebilme ve menfi duygularının aşırılıklarına direnebilme gücüne kavuşur. Şems Suresi Ayet 7’ de Allah cc. “Yemin ederim nefse ve onu düzgün bir biçimde yaratıp düzenleyene. Ona kötü ve iyi olma kabiliyetini ilham edene” diye buyuruyor.
Dördüncüsü; Nefs-i Mutmainne: Cenab-ı Hakk’ın emirlerine layıkıyla uyup, yasaklarından titizlikle sakınmak suretiyle manevi hastalıklardan kurtulmuş, hakiki ve kuvvetli bir iman ile huzur, sükun ve itmi’nana kavuşmuş bir nefistir. Kalb, zikrullah bereketiyle şüphe ve tereddüdlerden arınmış, her an şükür ve sena halindedir. Bu mertebede kötü ve çirkin vasıflar, yerini güzel ahlaka terk etmiştir. Allah cc. “Ey kamil bir iman ve salih amellerle huzura ermiş nefis” diye buyuruyor.( Bkz. Fecr: 27). Artık gönül; ötelerin ötesini ve hakikatleri ayne’l-yakin mertebesinde müşahede halindedir.
Beşincisi; Nefs-i Radıye: Daima Hakk’a yönelmek suretiyle Rabbi ile beraber olma şuuruna erişmiş, hikmetine ve hükmüne ram olarak, Rabbinden razı ve hoşnut hale gelmiş olan nefis olup, bu mertebeye Rıza Makamı’da denir. Bu mertebeye ulaşan bir kul kendi iradesinden vazgeçip, Cenab-ı Hakk’ın iradesinde fani olmuştur. Ve böylece hakikatine kavuşma gayretinde olan kullarına Allah cc. “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön” diye buyuruyor. Bkz. Fecr; 28. O halde bundan sonra; olumlu-olumsuz tecelliyatlara karşı sabır göstermek ve O’nun iradesine can-u gönülden rıza göstermek, hayır ve şer, her ne takdir buyurulmuşsa, hepsi Cenab-ı Hak’tan bilip, razı olmak öncelikli şiarımız olmalıdır. “Sen O’ndan razı” hitabı nefsi Radiye makamını, “O da senden razı” hitabı ise nefsi merdiye makamını işaret etmektedir. Nefs-i radiye, Allah cc. nun rızasına kavuşturacak olan hallerin dışındaki tüm masivalardan kurtulup, bu fani alemde başına her ne gelirse gelsin, onu gönül hoşluğuyla kabul edip, ondan kendine istikamet bulup zevk almalıdır. Bu da ancak; Emr-i bil-ma'ruf ve nehy anil-münker ile mümkündür kardeşlerim.
Nefs-i radiye mertebesine gelmiş kamil kişi, Rabbi katında aziz ve mükerremdir. zalimlerin zulmünden de selamet bulur ve zevk alır. Bu hal ve hakikatlere ulaşan bir hakikat ehli, artık alemi “Hakka’l-Yakîn” mertebesinden seyreder.
Altıncısı; Nefs-i Merdıyye: Radıye mertebesinde bulunan ehli dostlar, bu mertebenin feyiz ve bereketinden istifade edebilmeleri için, Cenab-ı Hakk’ın da onlardan razı olması gerekir. Yani kulun Allah’tan razı olması yetmeyip, kamil bir terakki için Allah cc. nun da kulundan razı olması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle Cenab-ı Hak’tan rızamız, O’nun yüce rızasına mazhar olabilecek kıvam ve güzellikte bir yaşam sürdürebilir olmaktır. Böyle bir yaşam gerçekleştiği takdirde “MERDIYYE” sıfatı, Rabbine dönüş makamı olup, amellerinin bereketiyle bu makam kula izafe edilmiş bir makamdır. Buna göre tekrar etmekte yarar var. Radıye, Allah’tan razı olanların; merdıyye ise Allah’ın da kendisinden razı olduğu kimselerin makamıdır. Bir Hakikat ehli, Allah’tan gelen iyi veya kötü tecellilerin her ikisine de gösterdiği rıza bereketiyle ebediyyet alemine yolculanırken, ilahi rıza ile müjdelenir ve kendisine cennet hil’ati giydirilir.
İşte “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!” (Fecr, 28) ayetindeki “Rabbin de senden razı olarak” hükmü, bu hali ifade eder.
Yedincisi; Nefs-i Kamile/Nefs-i Safiye: Nefs-i kamile, tezkiyesi neticesinde arınmış, saf, berrak, ulvi ve olgun nefs manasında, bütün marifet sırlarının tahsil edildiği ve ancak Cenab-ı Hak tarafından vehbi olarak lutfedilen bir makamdır. Hak vergisidir, sırf çalışmakla elde edilmez. Kader sırrına dayalı bir ilahi ihsandır. Nefs-i Kamileye erişen Allah dostlarına irşad hizmeti emanet edildiğinden bu makama aynı zamanda “irşad makamı” da denir. Yedi kalın perde ile örtülü olan kişinin kalbi her perdenin zaman zaman kalkması halinde ise tamamen nur olur ve adı da gönül olur. Salih amellerle huzur ve itminana erişmiş, gönül huzurunu elde etmiş mü’min cok güzel bir yolculuğa çıkmanın, cennet ve cemalullaha doğru yol almanın son derece tatlı heyecanını duymaya başlar.
Sonuç olarak; ayetlerle sabitlenen her nefis, birinci nefisten yedinci nefse doğru gelindikçe ve her perde aralandıkça; cismaniyet, zulmaniyet, kesafet azalırken, derece derece ruhaniyet, nuraniyet ve letafet artar, ruha manevi alemin ışıkları yansımaya başlar. Peygamberimiz Sav. Bir Hadis-i Şeriflerinde, “Nefsine arif olan Rabbine arif olur” buyurmuştur. Ve böylece nefsine arif olan Rabbine dönmüştür dostlar. Artık; Yaradan’dan ötürü yaratılan her mahlukata duyulan şefkat, merhamet, sevgi, cömertlik, affedicilik ve hassasiyet gibi bu güzel hasletler o kişinin ayrılmaz birer parçası olduğunu unutmayalım dostlar.
Yazımızı Yunus Emre Hazretlerinin bir dörtlüğü ile tamamlayalım inşallah
Gelse celalinden cefa,
Yahut cemalinden vefa,
İkisi de cana safa,
Kahrın da hoş, lütfun da hoş.
Rabbim nefsimizi mutmain edip, Cenab-ı Hakk’ın rızasına kavuşma gayretinde olan kullarından eylesin.
Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Kalın sağlıcakla.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 05 Kasım 2022