Allah cc. Enbiya Suresi, Ayet 35’te “Her nefis ölümü tadacak ve sizi bir imtihan olarak şer ve hayr ile mübtelâ kılacağız, hepiniz de nihayet bize irca olunacaksınız” diye buyurduğu ayeti kerime ile yazımıza himmetleriyle başlayalım inşallah.
Değerli dostlar; “Amentü” malumunuz olduğu üzere bir dua olup; şeriatı ahkamda bizlere imanın şartlarını öğretir.
İmanın şartlarını bizlere öğreten amentü duasının beşinci sırasında ki; ve aynı zamanda da yazımızın ana temasını teşkil edecek olan “HAYIR ve ŞERR’e” iman etmeyi analiz ettiğimizde Hayrın da şerrinde Allah’tan, olduğunu ifade etmiş oluyoruz ve böyle anlıyoruz şeriatı ahkamda. Değerli dostlar; Kerim Kitabımız Kur’an’ı Kerimi incelediğimizde, Allah cc., yukarıda da arz ettiğimiz üzere; Kur’an’ı Kerim’in hiçbir yerinde, hiçbir ayetinde ŞER Allah’tandır diye bir uyarıda bulunmamıştır. Allah cc. asla hiçbir kuluna zulmetmez. Eğer, şer Allah’tandır dersek Allah’a iftira atmış oluruz. Rabbim muhafaza buyursun.
Nasıl zevk edersek daha iyi anlarız acaba dedim ve hakikat bağlamında dilim döndüğü kadarı ile zevkimi sizlerle paylaşmak arzusundayım. Amentü’de bahse konu “Hayrihi ve şerrihi Minallahu Teala” yı hakikat bağlamında analiz ettiğimizde “hayır” ın Allah’tan olduğuna, “şer” in ise Allah’tan değil, kuldan olduğunu görürüz. Bakınız ayeti kerime ne buyuruyor? “Deki bütün iyilikler, bütün hayırlar size Allah’tan, bütün kötülükler, bütün şerler sizin nefsinizdendir“ diye buyuruyor Allah cc. (Bakınız Zilzal 7 ve 8). Buradan da şunu anlıyoruz kardeşler. Hayrın olmadığı yerde şer, şerrin olmadığı yerde ise hayır vardır. Çünkü; Sultanlarımız’ da böyle buyuruyor. Güzellik olmazsa çirkinlik olur. Aydınlık olmazsa karanlık olur. Özet olarak; hakikatin olmadığı yerde şer vardır dostlar. (Makamat-ı Tevhid-i Ef’al’e Bakınız)
Değerli dostlar daha önceki yazımızın birinde ruhaniyetten ve nefsaniyetten uzunca bir şeyler arz etmiştik.
İnsan vücud-u anasırı iki hal mertebenin zuhuru olduğuna göre; hakikati asliyesine kavuşmak üzere bu yola revan olan bir ihvan kardeşim şunu çok iyi bilmelidir ki, çok meşakkatli ve bir o kadar da yorucu olan bu hakikat yolculuğu esnasında hoşumuza giden veya gitmeyen birçok tecelliyatların yaşanacağı muhakkaktır. Efendim Hazretleri eserlerimizin birinde “ehli ihvanın en büyük sermayesi tecelliyatlara göstereceği sabrıdır” diye buyurmaktadır.
Bu tecelliyatların zuhuratında kişilerin iki oy hakkı vardır dostlar. Rahmandan yanı kullanacağı oy, birde şeytanından yanı kullanacağı oyu vardır. Nefsi emaresinin esaretinde olan olan kimselerin kullanacağı oy şeytaniyetin emirlerine itaat eden kimseler olup, nefsini mutmain etmiş olarak, Rabbinin rızasına kavuşma gayretinde olan kimselerin amacı ise Rabbinin arzu ettiği doğrultuda istikamet üzere olmaktır.
Böyle bir hakikat yolcusu, hoşnut olmadığı bir tecelliyata maruz kaldığında; vardır bunda bir hikmet deyip, hikmeti ile alakalı olarak tefekkür alemine dalıp, güzelliklere doğru yol almalıdır. Yani menfi olan tecelliyatların dahi Rabbimin arzu ettiği doğrultuda yol almamıza vesile olduğunu/olacağını bilmeliyiz, bu hususu asla unutmayalım dostlar.
Nefsin emrinde olmak demek, enaniyetinden kurtulamayan, diğer bir ifade ile benim dediklerinden vaz geçemeyen kimseler olup, daha derli toplu bir ifade ile, benliğinin esaretinde olan kimseler şeytanından yana oyunu kullanırlar. Bütün varlığından yani benim dediklerinden firar edip varlığını hakkın varlığında ifna eden kimseler Rahmandan yana oyunu kullanırlar. Bu gibi kimseler, her türlü tecelliyatların hayra vesile olduğuna/olacağına iman eden kimselerdir dostlar. Çünkü hakikati asliyesine kavuşma gayretinde olan ehli dost kardeşlerimde artık şer yoktur. Her yaşadığı tecelliyatlar kendisi için hayırdır. Artık böyle kulların yaşantısı “HAYRİHİ VE HAYRİHİ”dir. Mübarek olsun.
Değerli dostlar; sadakatımızın, adanmışlığımızın ve buna bağlı olarak samimiyetimizin sonunda, himmet arzumuz daha da anlamlı bir hale geliyor. Himmete erişmenin ana yolu gayretle mümkündür. Yunus EMRE Hazretleri nede güzel ifade buyuruyor, ”KADER GAYRETE AŞIKTIR” diye bizlere buyurmaktadır. Bu bağlamda himmet, yaratılan birisi olarak bizler; gayretimizi ve fiiliyatımızı Cenab-ı Hakk’a nispet ettiğimizde, ortaya koyduğumuz gayretin hakikate yaptığımız yolculuğun ve teslimiyetin bir ifadesidir. O nedenledir ki; kulun Rabbinden gayrisini esas kabul etmesi ve Rabbinden gayrisini sevmesi gayretullaha sadakatsizlik olacaktır. Şuraya bir açıklık getirelim. Rabbini seven, kainat üzerinde var olan zerreden kürreye her ne var ise ayırt etmeden hepsini sever. Demek ki; hakikat “ SEVGİ” üzerine kurulmuş bir köprü gibidir.
Sonuç olarak; sözün özü; himmet gayrete aşık olduğuna göre; GAYRET BİZDEN HİMMET RABBİM’DEN’dir, dostlar.
Rabbim bizleri hakikatine ulaşıp, bütün şerlerden soyutlanmış olarak, tefekkürlerini ve icraatlarını hayra delalet buyursun.
Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Kalın sağlıcakla.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 25 Kasım 2022