Kur’an-ı Azimüşşan’da yetmişin üzerinde geçen ŞÜKÜR kelimesi ile, yine kerim kitabımız Kur’an’ı Kerim de 100’ün üzerinde geçen SABIR sözcüğü ile ilgili bilgi birikimlerimi ve araştırmalarımı sizlerle paylaşmak adına Rabbimin himmetleriyle bu önemli iki konuyu arz etme gayretinde olacağım inşallah.
Peygamberimiz sav. Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır. “Müminin durumu ne kadar şaşırtıcıdır. Zira her işi onun için hayırdır. Üstelik bu başkasına değil, sadece mümine has bir durumdur. Onun memnun olacağı bir şey gelse şükreder; bu hayırdır. Hoşlanmadığı bir zarar gelse sabreder; bu da onun için hayır olur.”
Allah cc. un Esma-i Hüsna’larından olan ŞÜKR sözcüğü; yapılan iyiliği övme anlamında bir kelime olup, Allah cc. dan dolayısıyla insanlardan bize ulaşan nimet ve iyiliklerine karşın minnettarlığımızı arz etme, nefsani arzulardan da uzak durmak kaydıyla, Rabbimin hoşnut olacağı bir şekilde mukabelede bulunabilmek hali olarak tanımlamamız mümkündür.
Yine Allah cc. nun Esma-i Hüsna’larından olan SABIR ise; tevekkül ederek Cenab-ı Hakk’tan gelecek sıkıntılara yani hoşnut olmadığımız tecelliyatlara tam bir teslimiyetle rıza gösterme hali olup, kötülüğü emreden nefsin istek ve arzularına karşı direnme gücüdür.
Sabır; ‘nefsani arzu ve ihtiraslara karşı koyma’ anlamında bir ifade olduğunu buyuran İmam Gazzali Hazretleri; sabrın, yaratılmışlar içinde sadece insanlara mahsus bir olgu olduğunu ifade buyurmuşlardır. Buna paralel olarak, Mütefekkirlerimiz, “Alimlerin şükrü dilde, abidlerinki fiilde, ariflerinki haldedir” diye buyururlar. Buraya kadar anladığımız şudur dostlar; “ŞÜKÜR ve SABIR” BEREKET KAPISININ ANAHTARIDIR. Öyleyse dostlar insanoğlu yani bizler, her daim bu fani alemde var olmanın ve Hakk’el yakin mesafesinde yaşamanın bir şükür nimeti olduğunu, bu fani alemin sonsuz nimetlerinden istifade etmenin ise bir lütuf olduğunu asla unutmayalım.
Biraz şöyle kainata bakıp, objektif düşündüğümüzde; kainatta var olan her şeyin Rabbimizin birer mazhariyeti olduğunu ve böylece bu gök kubbenin altındaki yaşam şeklimizin Rabbimize borçlu olduğumuzun altını çizmek isterim. Solumak olarak değil de aldığımız her nefes, istifademize sunulan her bir varlık, varlığımızın banisi bizi besleyen toprak ve yalnızlığımızı paylaşabildiğimiz her dost, bize sunulan birer ŞÜKÜR nimeti olduğunu arz etmek isterim.
O halde, Cenab-ı Hakk’a ait olan nimetlerin hanemize yazılan bir borç olduğunu zevk edersek, elbette bu borcun altında ezilmek istemeyiz. Karşılığını yani borcumuzu ödememiz için gayret içerisinde olmamız gerekmektedir. Bu borcu ödemek için ise, sevgiyle, muhabbetle, sadakatla, adanmışlıkla, sabırla ve tam bir teslimiyetle Cenab-ı Hakk’ın arzu ettiği istikamete doğru revan olmakla mümkündür. Bu bağlamda her türlü nimetin gerçek sahibinin Cenab-ı Hakk olduğunun şuuruna vardığımızda, hakikat yolunda çok önemli bir mesafe kat ettiğimizi arz etmek isterim.
Şikayet ve şükürsüzlük, hakikati asliyesine kavuşma gayretinde olan bir kişiyi Rabbine olası vuslatını geciktirir veya vuslatına mani olur. Şikayet insanı Rabbinden ne kadar uzaklaştırıyorsa, şükür de o kadar yakınlaştırır.
Şükrün tam tersi olarak düşündüğümüzde, nefsin hakimiyeti altında yaşamını idame ettiren bir kimse diğer bir ifade ile şikayet mefhumunu kendisine san’at edinen bir insan beynine, gönlüne ve bedenine tümüyle olumsuz yönde manevi zehir enjekte etmiş olduğunu unutmamalıdır.
Şükrün; kalp, dil ve diğer organlarımızla ilgisi olduğunu göz ardı etmeyelim dostlar. Kalbin şükrü; kainatta var olan bütün yaratılmışlar için iyi, hoş, güzel düşünmek, dilin şükrü Rabbimize olan minnettarlığımızı halimizle ifade etmek ve yap dediğini yapmak, yapma dediğini de yapmamak, organlarımızın şükrü, organlarımızı Rabbimin hoşnut olacağı şekilde kullanmak, gözün şükrü insanların hata ve kusurlarını görmemek, kulağın şükrü ise Rabbinin emir ve yasaklarına kulak vermektir.
Değerli dostlar şu hususu asla unutmayalım. Hakikat manada memnun olduğumuz veya olacağımız her şeye şükrettiğimizde bunun sonucu hayırdır. Hoşlanmadığımız bir oluşuma sabredersek; bunun sonucu da bizim için hayır olur. Sabır ve şükür; Rabbimizin arzu ettiği istikamete doğru yol aldıran iki kanatlı kuş gibidir. İşte insanı insan yapanda bu haldir dostlar. Sabır ve şükür bu nedenle iç içedir. Sabırda şükür, şükürde sabır vardır. Sabır ve şükür Hakk’ta Hakk’ça olmaktır.
Sonuç olarak; insan hayatta maddi ve manevi birçok sıkıntı ile karşılaşır. Yapan ve yaptıran Cenab-ı Hakk olduğuna göre, bize düşen tefekkür etmektir. Her tecelliyatın hikmetini kavrayabilmek için tefekkür etmek gerekir. Bize şahdamarımızdan daha yakın olan Allah cc. bütün uzuvlarımız ve hislerimizle şükretmek, en önemli şiarımız olmalıdır. Sabır ve şükür hayvani arzuları yok eder, ruhaniyete doğru yol aldırır, kişiyi aslına kavuşturur.
Eserlerimizin birinde geçen Efendim Hazretlerinin bir cümlesini dikkatlerinize sunuyorum. “BİR HAYRI GECİKTİRİRSENİZ ŞERRE DÖNÜŞÜR, BİR ŞERRİ GECİKTİRİRSENİZ HAYRA DÖNÜŞÜR” diye buyuruyor. Benden söylemesi.
Bir ayeti kerime ve bir dip not ile yazımızı tamamlayalım İnşallah. “Beni zikredin ben de sizi zikredeyim. Şükredin nankörlük etmeyin” (Bakara/152) “Şükür; kişinin kendini ve Rabbini bilme aracıdır”.
Rabbim bizleri şükür nimetinin feyzinden bereketinden istifade eden kullarından eylesin.
Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 17 Şubat 2022