Hz. Mevlana’nın nüktedan ve manidar olduğuna inandığım şu sözleriyle, Sultanımın himmetleriyle yazımıza başlamak istiyorum.
“Bu fani alemdeki insanlar, mum ateşi önündeki üç kelebek gibidir; ilki ateşe yaklaşmış ve demiş ki; ben aşkı biliyorum; ikincisi ateşe yavaşça kanadıyla dokunmuş ve demiş ki; aşkın ateşinin nasıl yaktığını bilirim; üçüncü kendini ateşin ortasına atarak; yanarak kül olmuş. Gerçek aşkı sadece o bilir.” Diye buyuruyor Mevlana Hazretleri.
Yazımızın başlığını ihtiva eden “ŞEM ve PERVANE” nedir, ne demektir? Dilimin döndüğü kadarı ile evvela kendime sonra da sizlere faydalı olmaya çalışacağım. “ŞEM”; meş'ale, mum manasında Arapça bir kelimedir. Allah dostunun kalbini yakan İlahi nurun parıltısıdır, müşahede ehlinin gönlünde parlayan nur-u irfandır, ilahi ışıktır, ilahi nurdur ŞEM, dostlar.
“PERVANE”; Tasavvuf literatüründe Kelebek manasında olup, Yol ve Erkanımızda önemli bir yere sahiptir. Çok önemli olduğuna iman ettiğim Kelebeğin işlevlerine bir göz atacak olursak, Kelebeğin Şem’ e olan aşkını görürüz. Kelebek, Şem dediğimiz yanan mumun etrafında dönerde, döner, bu dönüş uzun süre devam eder, sonunda alevin çekici gücü onu kendi içine doğru çeker ve pervanenin yani kelebeğin tüm vücudu alev alev yanarak yok olur ve sonunda kendisi de alev alev yanan bir ateş olur. Hakikatine ulaşma gayretinde olan bir ihvan kardeşimin de durumu aynen buna benzer. Aşkın yakıcı alevine müptela olur ve bu düşkünlüğü devam eder. Sonunda varlığı aşk ateşiyle aynileşir. Semazenin dönüşü, pervanenin mum alevi etrafındaki dönüşü gibidir. Aşkın son mertebesine ulaşan pervane yani kelebek, ateşin çevresinde döne döne yanıp kül olur. Zaten aşkın nihai gayesi de yana yana yok olmaktır. Pervanenin gönlü yücedir, aşkı için feda etmesi gereken canını bile gözünü kırpmadan ateşin içine atacak kadar gözü karadır. Aşkı için ateşe dalar ve aşkının ateşiyle maşukuna kavuşur.
İşte Pervane böyle bir şey dostlar. Yüce Sultanlarımız da aşkı, pervane ve mum örneği ile anlatmışlardır bizlere. Hz. Mevlana “Aşk, öyle bir alevdir ki, parlayınca, sevgiliden başka ne varsa her şeyi yakar” diye buyuruyor. Ne mutlu öyle olan ihvan kardeşlerimize.
Bedenin mutlak hakimi gönüldür, Ruh’ tur. Aslında; aşık, maşuk dediğimiz kavram aynı hakikatten zuhur etmiştir. Çünkü aşk; aşık ile maşuk arasında bir olgudur. Aşk, seven ile sevilen arasında önemli bir yere sahiptir. Allah cc. Zatını, zatı için zatında sevmiştir. Uçan da kendisidir, yanan da kendisidir. Evvel de, ahir de, zahir de, batın da kendisidir. Rabbimize olan aşkımızın gönlümüzde yer bulabilmesi için, kalbimizi Cenab-ı Hakk’ın mihman olacağı hale getirip, Allah cc. da fani olmak hedefimiz olmalıdır.
İlmi hakikat bağlamında, aşkın bu kadar merkezi bir konumda olmasının en önemli sebebi; Allah cc. bir Hadis-i Kutsilerinde; “Gizli bir hazine idim, bilinmeyi istedim-sevdim ve bu yüzden âlemi yarattım.” Diye buyurmaktadır. “Bilinmek”ten maksat marifet, “istemek”ten maksat muhabbet yani aşktır. Bundan anladığımız şudur dostlar. Allah cc. nun; sevgiyle, muhabbetle, aşk’la tecelli etmesi, kainatın oluşumuna vesiledir.
Sonuç olarak; Değerli dostlar, buraya kadar ifade etmeye gayret ettiğimiz PERVANE’ nin yani kelebeğin ŞEM’e olan aşkından dolayı ateşin içine kendini atıyor ve yok oluyor. Yukarıdaki arz ettiğimiz paragrafların analiz ve sentezinden yola çıkarak; şimdi dönelim kendimize; bizler kendimizi ateşin içine atacak kadar varlığımızı Hakkın varlığında eritebildik mi? Sevgi merhalesinin hangi aşamasındayız? Kelebek gibi kendimizi aşk ateşinin içine atıp, yanıp kül olacak kadar rabbimize aşık mıyız? Aşkımızın ateşi, maşukumuza ulaşacak kadar harlı mıdır? Düşünelim ve gerçek manada tefekkür edelim.
Rabbim bizleri hakikate kavuşma bağlamında, aşkın ateşiyle yanıp-tutuşanlardan eylesin.
Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Kalın sağlıcakla.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 25 Mart 2022