Recep ayının içerisindeki Regaip kandilinin önemine ait bir şeyler arz etmem gerekirse; “Regaib” kelimesinin “herhangi bir şeyi şiddetle istemek, arzulamak, onu elde etmek için ölesiye mücadele etmek” anlamlarını ihtiva eder. Böylesi şiddetli arzulu bir iman ile ancak Cenab-ı Hakk’a vuslat edilebileceğini, bu da ancak Allah cc. nun birliğine iman ile, yani “La İlahe İllallah”ı dil ile değil, yaşayarak gerçekleştirebileceğini; Allah’ın birliğine imanın tek ispatı “TESLİMİYET” olduğunu; işte tam da bu anlamda Recep ayının hakikatine ulaşmanın “La İlahe İllallah”ı yaşamak ile mümkün olacağını, kim bu hal üzere yaşarsa, Recep ayının 27. gecesine denk gelen Miraç’ın da bahtiyarlığına ulaşmış olduğunu belirtmek isterim.
Bahse konu üç aylarda vurgulanan 27 rakamının bir özelliği olsa gerek. Zahir ve batın anlamında değerlendirdiğimizde; Cenab-ı Hakk’ın yedi Subuti sıfatını (hayat, ilim, irade, kudret, semi, basar, kelam) ifade ettiğini, asıl amacın ise söz konusu bu ilkeleri yaşamak olup, bu ilkeleri bir araç değil, asıl amacımız olmalıdır. Bu minvalde zahir ve batın ise; iki rakamını ifade eder. Bu ilkeleri yaşayanlar veya birleyenler, yokluk diğer bir ifade ile hiçlik vadisine yani üç ayların ikinci ayı olan Şaban ayının hakikatine adım atmış olurlar. Bu yokluk ve hiçliğin Muhammedi ahlak olduğunu bilen bir Tevhidi Efal Saliki; Şaban ayının içerisinde tecelli Efal ile ikilikten vahdaniyete yani birliğe yükselmek anlamına gelen, Miraç yolculuğuna başlar. Miraç, Hakk'a vuslattır, Hakk’ ile buluşmaktır. Şaban ayının Resulullah Efendimizin olmasındaki hikmet; Allah cc. nun sıfatlarını remzetmesindendir, taşımasındandır.
Yine Şaban ayı içerisinde Berat’ı alabilmek, ancak Muhammedi ahlakı yaşamakla mümkün olacağını; Berat gecesinde, tam bir kemalat içerisinde, eksiksiz, kusursuz olarak beratını alan her ehli dost Ramazan-ı Şerif’e ulaşabileceği muhakkaktır. Sultanım öyle buyuruyor. “Bir salik; kamilinin himmetiyle Recep ayında fillerin failini idrak eder, Şaban ayında da sıfatların mevsufunu zevk ettiğinde beratını almış olur” diye buyuruyor bizlere. Şaban ayında sıfatların mevsufunun birliğine yükselenler, sıfatların orucunu tutmuş olurlar.
Gelelim şimdi Ümmetin olan Ramazan ayına. Ramazanın kelime manası “çok yakıcı bir ateş” ve “yağmur” anlamındadır. Önüne geçilmez olan nefsani duygu ve düşüncelerimizin bu ateş ile yakılıp yok edildikten sonra, kişinin enfüs aleminde aşk ateşi tecelli edecektir. Bu aşk öyle bir şeydir ki, yedi başlı bir ejderha misali, mutmainne derecesine ulaşmış bir nefsin kırıp atamayacağı tek zincirin AŞK olduğunu ifade buyuruyor Mütefekkirlerimiz. Aşk'ın kişileri yokluğa ulaştırdığını, aslında o yokluğun içerisinde; hakiki varlığın kendisi olduğunu bilmesi ve yaşam şeklini de ona göre dizayn etmesi gereklidir.
Ramazan ayı içerisindeki Kadir gecesinin ise, “kadir, kıymet bilmek”, “ahde vefa etmek” anlamlarını ihtiva eder.
Ramazan ayında tuttuğumuz oruç, Efal, Sıfat ve vücuttan soyunup, hem zahirde hem de batında tuttuğumuz oruçtur. Bu oruçlar sırası ile; Suret orucu yani bedenin orucu, Siret orucu veya idrak ve şuhutla tutulan oruç, Suret ve siret orucu diğer bir ifade ile zahir ve batın orucu olmak üzere üç türde oruç tutarız. Bu hususu tefekkürlerinize sunarım.
Sultanlarımız üç aylar ile ilgili olarak; "Recep tohum ekmektir, Şaban ayı ekilen tohumu sulamaktır, Ramazan ayına da hasat zamanı olarak değerlendirmişlerdir”. Buradan şunu anlıyoruz. Hakikati asliyesine kavuşmak için, Mürşid-i Kamilinden İnabesini alan bir ihvan kardeşimizin, ulvi Recep ayı yolculuğu başlamıştır. Mübarek olsun.
Muhammedi ahlakı yaşayarak, bahse konu olan o tohumu sulayan dervişin, Şaban ayını yaşadığını ve muhabbetle hizmete devam ettiğini; Ramazan ayının gelmesi ile birlikte, derviş Rabbine şah damarından daha yakın olduğunu hisseder. O'nu görüyormuş gibi ibadet ederek ve bunların tamamını yaşayabilmek adına, Derviş, beden toprağına ekilen tohuma sahip çıkması gerekmektedir. Bunun için de, Sultanımızın yap dediklerini yapmak, yapma dediklerini de yapmamak, emirlerine mutlak itaat etmekle mümkündür.
Özetleyecek olursak; Recep ayının bir diğer önemli hususu, fiillerin failinin Cenab-ı Hakk olduğuna iman edip, ikilikten birliğe çıkılan yolculuğun orucunu tuttuğumuz bir oruç aydır. Bir insanın Recep ayında hakikati asliyesine vuslatı ile birlikte, Şaban ayında da beratını alarak sıfatlarında kurtuluşa ermesiyle, Efalini, Sıfatını ve Vücudunu Hakk a nisbet ettiğinde, kendine ait hiçbir şeyi kalmadığı için şirkten kurtulduğunu ve “Mutu kable ente mutu” ölmezden evvel ölme zevkine ulaşmış olduğunu bilmelidir. Ehli ihvan Ramazan ayının 27 nci gecesinde Kadir gecesine kavuşur, diğer bir ifade ile Rabbine kavuşur. Kadir Suresinin birinci ayetinden de anlaşılacağı üzere; Kur’an’ı Kerim’in, bin aydan daha hayırlı olduğu ifade edilen Kadir gecesinde indirildiğini anlamaktayız.
Ramazan ayı 11 ayın sultanıdır. Zira bu ay da Zat'ı remzetmektedir. Resulullah Sav. Efendimizin bu ay ümmetimin ayı demesindeki hikmet, Zahiren Ramazanda bir ay oruç farz derlerse de Hakikatte salikler diğer aylarda da olması gerektiği gibi Recep ayında da, Şaban ayında da ve hatta bütün aylarda da oruçludurlar. Zira oruç Hakikatte yemek ve içmekten uzak kalmak değildir. Oruç demek uruç etmek yani ikilikten birliğe yükselmektir. Bir salik de kendine nisbet ettiği Efalinden, Sıfatlarından ve Vücudundan vaz geçtiğinde, varlığını Hakk’ın varlığında ifna ettiğinde; Nefsi Mardiye’nin anlam ve ifadesi ile, Cenab-ı Hakk o dostuna mükafat olarak kendisini verir. İşte orucun hakikati budur. Şu halde Oruc, zahirde vücuda giren her türlü şeyin orucu bozduğunu, batında ise; birlikten ikiliğe çıkıldığında orucun bozulduğunu anlıyoruz. Rabbim muhafaza buyursun.
Rabbim bizlere Peygamber Efendimiz’in "Allah'ım, Recep ve Şaban ayını bize mübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaştır." duasına mazhar olmayı nasip etsin.
Rabbim razı ve hoşnut olsun.
Mustafa AYALTI
Altınoluk, 02 Şubat 2022