Peygamberimiz Sav. Efendimizin çok manidar olduğuna emin olduğum bir Hadis-i Şerif’i ile Sultanımın himmetleriyle Yazımıza başlamak istiyorum.
Resulullah Sav. Efendimiz şöyle buyurmuştur: ““Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız” diye buyurarak, olgun bir imana sahip olabilmek için mü’minlerin birbirlerini Allah için sevmeleri gerektiğini vurgulamıştır.
SEVGİ; bir insanın, bir nesneye karşı meyil etmesine sevgi diyoruz. Söz konusu meylin pekişip güçlenmesi hali ise aşka yolculuktur. Bu aşkın sonucu olarak da Rabbimin himmetleri ile varlığımızda eridik. Ez cümle; sevende sevilende aşık da maşukta yüce Rabbimdir, kendisidir. Esasında yaratılıştan sahip olduğumuz yüce değerlerin bir tanesi de sevgidir. Önemli olan, kişinin sevdiği bir nesneyi Allah için sevmesi esastır. Amaç nedir diye sorulduğunda; el cevap, sevgiden aşka yolculuktur, sonuç; MAŞUK’a vuslattır. Zaten Ehli ihvanın da hedefi bu olmalıdır dostlar.
AŞK; aşırı derecede sevgi anlamına gelen Aşk kelimesinin aslı “ışk”tır. Işk sarmaşık demektir. Sarmaşık nasıl sarıldığı yeri ihata ve istila ediyorsa, aşk da girdiği gönlü diğer bir ifade ile vücudu anasırı istila ve ihata etmesinden dolayı bu şiddetli sevgiye “AŞK” denilmiştir. Hakikat anlamda ki aşk ise, Allah aşkıdır. İlahi aşktır.
Sevgi Metaforuna manevi değerlerde girişimizi yaptıktan sonra; gelelim esas mevzumuza. Neydi mevzumuz? SEVGİ-AŞK-MAŞUK üçgeniydi. (Maşuk: Arapça, sevgili demektir, sevilen demektir.) İlmi Hakikat bağlamında zevk ettiğimizde “Aşk”, Allah cc. nun olan Gönül Bahçesine girebilmek olup, maşukuna yolculuktur. Aşk hali öyle bir haldir ki, maşukundan başka her şeyi yakar, öyle de olmalıdır.
Varlığını Hakkın varlığında ifna eden kimseler, söz konusu Sevgi-Aşık-Maşuk üçgeninde, ulvi bir yolculuğa çıkmışlardır. Allah cc. bir Hadis-i Kutsilerinde “Ademi kendi suretimde yaratım” diye buyuruyor. Bu Kutsi Hadisten şunu anlıyoruz; böyle bir misyona sahip olan ve hakikati asliyesine vuslat eden yani Rabbine kavuşan bir ehli dost, hakikatte maşuktur yani sevilendir.
Öyleyse Rabbini gerçek anlamda sevenler, Cenab-ı Hakk’ın yarattıklarını da aynı şekilde sever. Mevlana Hazretleri; “Yaratandan ötürü yaratılanı da sever”, “Bu aşk güzele değil, güzelliğedir” diye buyuruyor. Ne mutlu böyle olan dostlara.
Mutasavvıflar aşkı, “mecazi” ve “hakiki” olmak üzere iki kısımda mütalaa ederler. Mecazi aşk: Anlam itibariyle; fani alemdeki varlıklarından birini sevmektir. Manevi anlamda ise; İlahi ve hakiki aşka götüren bir köprü olup, bizi hakiki aşka taşıyan bir vasıta olarak da değerlendirebiliriz.
Hakiki aşk: Mutlak varlığı; yani Cenab-ı Hakk’ı sevmektir. Kainatın yaratıcısından başka her şeyden elini ayağını çekip, yani nefsi emarenin esaretinden kurtulup, menfi olan her şeyden nedamet duymaktır. Hakiki aşka vasıl olan bir ehli dost kendinden geçmiş, fena fillaha ulaşmıştır. Hakikat ehli kimseler aşkın temelinde “Muhabbet” olduğunu ifade buyurmuşlardır. Muhabbet, insan gönlünün zevk aldığı şeylere meyletmesi anlamındadır.
İnsan-ı asliyesine ulaşma gayretinde olan kimselerin ilk sevdiği şey kendi zatıdır, çünkü; kişinin zatı Rabbinin masharıdır.
Allah Resulü bir Hadis-i Şeriflerinde: “Müslüman, elinden ve dilinden insanların emin olduğu kimselerdir.” “Küçüklerine merhamet ve sevgi, büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir” diye buyurmuştur. Buradan anladığımız şu olmalıdır. Beşeri ilişkilerin temeli sevgi ve saygı üzerine kurulmuş olduğunu anlıyoruz. Yol ve erkanımızdaki hedefimiz de bu sistem üzere olmalıdır dostlar.
Şu hususu asla unutmayalım kardeşlerim. Hiç şüphesiz birbirlerini sırf Rabbisinin rızası ve hoşnutluğu için seven kişilerden oluşan toplumlarda, huzur ve mutluluk meydana gelir ve ilelebet de devam eder. Bu dip notu da düştükten sonra;
Birbirlerini sırf Allah için seven kişileri, Allah cc. nun da seveceğini Yüce Rabbimiz bir Kudsi Hadislerinde şöyle buyurmaktadır; “Sırf benim için birbirini seven, benim rızam için toplanan, benim rızam uğrunda birbirini ziyaret eden ve sadece benim rızam için sadaka verip iyilik edenler, benim sevgimi hak ederler” diye buyuruyor ve yine Allah cc. bir Hadis’i Kutsilerinde; “Benim rızam uğrunda birbirlerini sevenler için peygamberlerin ve şehitlerin bile imreneceği nurdan minberler vardır” diye buyuruyor. Sevgili Peygamberimiz Sav. de; “Mahşer günü Allah’ın Arşının gölgesinde barınacak yedi sınıf insanı” sayarken birbirlerini Rabbi için seven kişileri ilk sırada zikretmiştir. Çünkü; Allah cc. kendi sıfat-ı ilahiyesini yani kendi sıfatlarını insanda tecelli ettirmiştir.
İnsanın birinci önceliği, gönlüne sevgi tohumu ekmek olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, insanlar arasında olması gereken dostlukların azalması, ona bağlı olarak kin, öfke, şiddet ve düşmanlıkların artması sevgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Oysa sevgi olsa, öfkeler diner, düşmanlık duyguları sona erer.
Allah cc., yüce kitabımız Kur’an’ı Keriminde insana yüklenen bir emanetten bahseder. Bakınız bu Ayet’i Kerime ne buyuruyor. “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir” diye buyuruyor Allah cc. (Bkz. Azhap 72). Kişiyi emaneti yüklenmeye sevk eden imanımızdaki aşk istidadıdır. Enaniyetinden firar edip, varlığını Cenab-ı Hakk’ın varlığında eriten Allah dostları Rabbine aşıktır. Rabbine aşık olan ehli dostlar, maşukuna koşarak gider ve kendini Rabb’ina arz eder. Şu hususu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Halis olmayan ve içinde huşu bulunmayan kimselerin amelleri salih olmadığı için sevgisi de hakikat bağlamında nakıstır. Bu kişiler, Ayette de belirtildiği üzere; “Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir” ayetin bu bolümü bahse konu nakıs kimseler içindir. Aşık, hiçbir varlık ayırt etmeden, bütün varlıkları ihata edecek şekilde sever, Rabbine yönelir ve Maşukuna kavuşur. Ve böylece ilahi sevgi zuhura gelmiş olur.
Saygı değer dostlar; SEVGİ ve AŞKIN bizi taşıyacağı mekan aynı zamanda gönül makamıdır. Bu mekandan asıl amaç, yani Aşkın amacı MAŞUKUNA kavuşup, Rabbimizi bu gönül nazargahı ilahisinde mihman etmektir. Bu hal üzere olan dostlar maşukuna vuslat etmiştir, kavuşmuştur. Çünkü; Allah cc. nun nuru, masivadan arınmış gönüllerde tecelli eder, parlar. Gönül aynası pak, saf ve cilalanmış olarak, nur-u İlahi’nin zuhuratını gönül makamından seyreder. Hal böyle olunca da, Aşık; Allah cc. dan gelen lütfu da, kahrı da lütuf olarak görür. Yunus Emre Hazretleri ne de güzel buyuruyor; “Bana seni gerek seni” dedirten de, aynı İlahi aşktır.
Şu veciz söz çok manidardır dostlar. “Allah güzeldir, güzeli sever.” Öyleyse bütün alem de Allah cc. yu sevmelidir. Çünkü kainat O’nun mazharıdır.
Sevgili Peygamberimiz Sav. Efendimiz, “Allah cc. sizin suretinize ve mallarınıza değil, kalplerinize ve amellerinize bakar” buyurmuştur. Bu bağlamda; niyet gönüldedir, aşk gönüldedir, ilim-irfan gönüldedir, korku ve heyecan gönüldedir. Büyüklerimiz buyurmuşlardır ki, “Gönül birliğiyle dua eden kırk kişinin duası, bir Veli duası gibi kabul olur.”
Gönül; Rabbimin bir sırrı olup, kapısı zikrullah anahtarı ile açılan bir hazine odasıdır. Bu anahtar Sultanımız tarafından bizlere verildi/verilir. Alanlar, gönül kapısından girer ve manevi hazinelere sahip olur.
Eğer var ise gönül kapısından girmeye mani bir engel, Sultanımın Eczanesinden Kelime-i Tevhid ilacını alıp kullanmalı ve hasta gönlü iyileştirilmelidir. Mütefekkirlerimiz, “Gönlünü dünyaya veren, bir parça ekmeğe imanını satan gibidir.” “Dünyaya bağlanan insan, aleme sultan olsa da gerçekte ölüdür” diye buyurmaktadırlar.
Gönül; Hakk’tan gayrısına yabancıdır. Onun sevgilisi, yari, dostu Cenab-ı Hakk’tır. Eğer gönül evine Hakk’tan gayrısı mihman olursa, o gönül rahatsız olur. Bu sefer o gönlü nefsi emmare istila eder. Bunlar; kibir, gurur, hırs, haset, riya benlik vs. dir. Rabbimin sohbet ve himmetleriyle bu nakıs haller gönül evini terk eder. İşte o zaman, nefsin yerine Cenab-ı Hakk mihman olur ve aynı zamanda güzel ahlak, sabır, şükür, aşk, rıza, tevazu, ihlas, itaat, teslimiyeti zuhur eder. Kalpleri zikrullah ile huzura kavuşmuş; sevgi dolu, iman dolu, samimi, sadakatli kişiler, gönül aleminin asıl sahipleri olduğunu asla unutmamalıdır dostlar.
Sözlerimi gönül sarayımızı sevgi ile ihata eden Hz. Mevlana’nın şu sözü ile sonlandırıyorum. “SEVGİ; acıyı tatlıya, toprağı altına, hastalığı şifaya, zindanı saraya, belayı nimete, kahrı rahmete dönüştürür” diye buyurmaktadır.
Allah'ı bilmek, Allah‘ı tanımak, Allah’a dost olmak adına, varlığımızı Cenab-ı Hakk’ın varlığında ifna etmek üzere çıktığımız bu ulvi yolculukta, Rabbimize vuslat etmeyi Allah cc. kolaylaştırsın.
Rabbim cümlemizi gönül alemine dalan ve gönül aleminin güzelliklerini yaşayan kullarından eylesin.
Ne mutlu sevdiğini Rabbi için sevenlere ve Rabbi tarafından sevilenlere.
Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Kalın sağlıcakla.
Mustafa AYALTI
Altınoluk, 10 Aralık 2022