Değerli dostlar; Efendim Hazretlerinin himmetleriyle, yazımıza Aşık ESRARİ ’nin bir dörtlüğü ile başlamak istiyorum.
Ali'nin sırrına ereyim dersen, Gönül kabesine gireyim dersen,
Mürşid-i kâmile varın erenler. Ol bahri ummana dalın erenler.
Bu dörtlük beni ummanın ortasında bulundurmadı da bayağı yüksek yaylalara çıkardı. Daha ummana gelmeden, ummanı umman yapan bir damla katre ile umman yolculuğuna çıkalım Rabbimin himmetleriyle inşallah.
Bizim Çanbaş’ı yaylasının iki yamacında iki göze, bu harika gözenin suyundan içersin, tadına doyamazsın; öyle mübarek bir su ki, bir bilsen. İşte bu; diyeceğin kadar lezzetli, içtikçe içersin hem de şifa bulursun Tamam öylede bu gözenin başına oturup da, bu suyun nihai yolculuğu nereyedir acaba diye hiç tefekkür ettik mi?
Çok değerli gönül dostu kardeşlerim; oradan çıkıp da boşa gibi akan bir avuç suyun, diğer gözelerin suyu ile birleşerek adını göze değil de, artık ÇAY adını alarak yoluna devam eder. Diğer yörelerden gelen çaylarla birleşerek adını dere olarak değiştirir. Ve böyle, böyle yoluna revan olur. Yolculuğunun devamında diğer derelerle birleşerek adını ırmak ya da nehir adını alır.
Bir katre sudan oluşan çay-ırmak ne dersen de, buraya kadar yaptığı yolculuk oldukça meşakkatli, bir o kadar da yorucu bir yolculuk olsa gerek. Bu yolculuk esnasında; koylarda dinlenme fırsatı da bulmuş olabilir. Bu yolculuk esnasında; taşlara, kayalara, ağaçlara, kıyıya, köşeye vura vura nihai yolculuğunu ummanda tamamlar. Adını aldığı Çambaşı çayı-nehri her neyse; artık adı bahri umman olmuştur. Bu bahse konu ifadeler, elbette maddi anlamdaki izahıdır. Ama dostlar; YA MANEVİ YÖNÜ…
Gönül dostu kardeşlerim; gelelim şimdi bu işin manevi zevkini tatmaya; yaratılma gayesine arif olamayan bir kimse tefekkürünün sonucunda, hakikati asliyesine ulaşmak üzere hakikat yolculuğuna çıkar, tıpkı bir katre su gibi. Hakikatini arayan bir kimse, şeriatı ahkamı, tariki müstakimi yaşadıktan sonra, hakikatine ulaşmasına vesile olabilecek ilim mertebelerini de tahsil etmesi elzemdir. Bu vesile ile ilmel yakin ve aynel yakin mertebelerine ulaşan yolcu, Hakkel yakin mertebesine ulaşması an meseledir. Bir katre su misali meşakkatli yolculuğun hitamında bahri ummana kavuşması ile birlikte varlığını hakkın varlığında ifna etmiş olarak; artık bundan sonra temaşa ettiği kainat alemin de her varlık da Hakk’ı müşahede eder, dostlar.
Hakikat yolcusu; Hakk ’da fani olması ile birlikte, Hakk’ ta baki olmuştur artık. Bundan sonra her yaşadığı tecelliyatın, Hakk’ın tecellilerinden başka bir şey olmadığını bilir. Ve böylece Hakk'ı ve hakikati gönlünde yaşayan Hakk dostu bir ehli dost; Rabbine duyduğu tarifi imkansız sevgi ve aşkı gönlünde yaşamaya başlamış demektir.
Bu emsalsiz aşk¸ dervişi nefsinin esaretinden, egolarından kurtararak varlığının özü ve mayası olan toprağa dönüştürmüştür. Enaniyetinin esaretinden kurtulmuş olarak, “ölmeden önce ölmüştür.”
Değerli dostlar; BAHR; büyük deniz, okyanus, kıyısı olmayan umman anlamında olup, Rabbine tam bir teslimiyetle, sevgi ile ihlasla amel eden arifler için de "sahili olmayan umman" tabir edilir. Tasavvuf literatürün de; deniz vahdeti, katre yani damla talibi temsil ettiği gibi, denizinin dalgaları ise kesreti ifade eder.
Bir damla su, aslına kavuştuğu zaman adı derya olur. Çünkü manevi anlamda katre insanı ifade eder. Bu nedenle de; asliyetine kavuşma gayretinde olan insanın dönüşü¸ ummana yani Rabbinedir. Buradan şu sonuca varabiliriz vahdet-i vücud olarak, tek varlık olan Allah cc. ile bütünleşeceğimizin anlamı çıkar buradan dostlar.
Irmakların denize kavuşabilmesi için yaptığı yolculuk, hakikatine kavuşma yolculuğudur. Katrenin bu yolculuğu, Ehli ihvanın Rabbi ile bütünleşerek, yok olma yolculuğuna benzetilir tıpkı. Damlalar nasıl ummana kavuşmayı arzu ederse, nefsaniyetinin esaretinden kurtulan ruhaniyetimiz de aslına kavuşmayı yani derya misali Rabbine kavuşmayı arzu eder.
Bir katrenin amacı ummana kavuşmak, ulaşmak olduğuna göre; Bir hakikat ehli Hakk dostunun da amacı, fena deryasından geçerek manevi bir kıble olan gönlünü Rabbine bağlayarak hakikatine vuslat etmektir.
Vahdet-i vücud erbabı bir salik¸ gerçek varlığının Hakk’ın varlığı olduğunu¸ Her şey¸ Cenab-ı Hakk’ın şe'nlerinden¸ tecellilerinden başka bir şey olmadığını tefekkür edendir.
Sonuç olarak; hakikatine vuslat eden Hakk dostu her yerde Cenab-ı Hakk'ı görür. Her şeye tevhid penceresinden bakar. O¸ artık Hakk 'ta fani ve Hakk ile baki olmuştur. Bu halle hallenen bir ehli dost kardeşim, bütün tecelliyatların, Hakk'ın tecellilerinden başka bir şey olmadığına iman etmiştir artık. Mübarek olsun.
Rabbim bizleri hakikatine ulaşıp Rabbimin gönlünde mihman olanlardan eylesin.
Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun. Amin.
Kalın sağlıcakla…
Mustafa AYALTI
İstanbul, 22 Kasım 2022