Yazımıza YUNUS EMRE Hazretlerinin bir dörtlüğü ile başlayalım inşallah.
İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir.
Sen kendin bilmezsin,
Ya nice okumaktır.
Bilmek manasına gelen İlim metaforunu incelediğimizde, Arapça bir kelime olup, ilim; nefsini bilmektir, kendini bilmektir diyebiliriz. Nefsini bilince de kişi Rabbini bilir ve marifete ulaşma gayretinde olur. Marifet; sabretmek, razı olmak manasındadır. Zaten bu aleme gelişimizin asıl amacı da budur dostlar. Bu maksatla; Sultanlarımız, kulluğun esaslarından olan nefsi bize iki yönde ifade buyururlar. Bunlardan birisi Rahmani nefisler, diğeri ise şeytani nefislerdir.
Dünya malına tamah eden kimseler benliğinin esaretinde kalmış, dünya lezzetinin ve şehvetinin esiri olmuşlardır, işte bu şeytanidir. Bu vasıflardan kurtulmadıkça, Hakkın varlığında ifna olamazlar. Ancak; “BENİM” dediklerinden kurtulup, Hakkın varlığından ayrı bir varlıklarının olmadığına iman ederlerse, o zaman Hakkın varlığında ifna olur ve böylece de “Nefsini bilen Rabb’ ini bilir” Hadis-i Şerifine mazhar olurlar, işte bu da Rahmanidir.
Derviş; İrfan kanatlarıyla Rabbine doğru uçmalı ve Rabbinin edebiyle edeblenip ilmel yakin mertebesine doğru yol almalıdır. Hal böyle olunca da hakikatine ulaşmış olarak nefsinin istek ve arzularından uzaklaşmış olur. Bu kişiler, gerçek takva sahipleri olup, Rabbinin arzu ettiği istikamete doğru say ve gayrette olurlar. Onlar, dünya lezzetlerinin tamamını terk ederek alışa geldikleri adetleri terk edip, sadakatle ve ihlasla Rabb’inin arzu ettiği istikamete doğru yol alırlar.
İlimden maksat; hakikat ilmine arif olmak ve kendimize ait mananın düğümünü çözebilmektir. Bunun için de Rabb’imizin yap dediklerini yapmak, yapma dediklerini de yapmamaktır. Yani “illallah” gerçeğine ayna olan varlık önünde kendimizi “la” yani yok etmeliyiz. Bu maksat için de Rabbimizden ilmimizi artırmak için niyazda bulunuruz. (Taha- 114)
İlim, kendini bilmek için her şeyi öğrenmeye çalışmak, gerçek sahibimizi bulmak ve günlük yaşantımızda uygulamak anlamındadır. Aynı zamanda kişiyi irfan sahibi, marifet sahibi yaptığı gibi, her mevcudun Cenab-ı Hakk’ın mazharı olduğunu gösterir. Böyle bir kişi Hakk’ın varlığını yansıtır.
İlim bitip tükenmek bilmeyen bir hazinedir. Sadece sahibine değil başka insanlara ve hatta bütün canlılara da fayda verir. Hak ile batılı ayırmanın en önemli vasıtası ilimdir. İlmin artması insana bir yük değil, tam aksine onu yücelten bir fazilettir. İnsanın ilmi ve bilgisi arttıkça tevazu da artar, kişi birtakım kuruntulardan kurtulur, gerçeği anlar ve iyi bir insan olmaya elinden geldiğince gayret eder. İlmin zıddı cehalettir. Allah cc. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” diye buyuruyor. (Zümer sûresi- 9). Allah cc. bu ayet-i kerime ilmi övmekte, kıymetini ve üstünlüğünü bize açıklamakta, cehaleti ise yermekte, onun bir noksanlık, bir eksiklik olduğunu haber vermektedir. “İlim” payesi rütbelerin en üstündür”, diye buyurur büyüklerimiz.
İlmin Hak ve hakikatini gösteren ve onları eğitip öğreten Sultanlarımız, Allah cc. nun en üst düzeyde murad ettiği örnek kişilerdir. Çünkü onlar; Allah cc. nun Cenab-ı Hak makamından getirdikleri ilahi gerçek ve emirleri insanlara tebliğ etmeye ve öğretmeye devam eden Peygamber varisleridir, verasetül embiyalarıdır. Mesnevide geçen şu cümle ne kadar manidardır dostlar, “Ben sana taatından, hayrat ve hasenatından nazar etmem. Ancak bir gönül sahibinin gönlüne girersen oradan nazar ederim.” diye buyurulur.
Değerli dostlar; Sultanlarımız öyle buyuruyor; amelden maksat, istikamettir. İstikamet ise her yerde her şeyde Cenab-ı Hakk’ı müşahade etmektir. Bazen duyarız “Ben Fakir” sözünü, böyle kimseler her şeye sahiptir; fakir sözü öyle bir isimdir ki, kemaline ulaşırsa vuslat hasıl olur ve kendisinden Rabb ’i tecelli eder.
Demek oluyor ki; en büyük ilim, la ilahe illallah ilmidir. Bundan maksat, bitmez tükenmez manayı öğrenip kendi mevhum vücudunu “la ilahe”’yi atıp, “illallah’ı” ispat etmektir. Çünkü en büyük ilah kendi nefsimiz olduğu için yalnız Allah cc.nun varlığını ispat eden kötülüğü emreden nefsini yok eder ve ilim sahibi failin Allah cc. olduğunu bilir. “İlim bir noktadır, onu cahiller çoğaltmışlardır” buyuruyor Hazret-i Ali Efendimiz.
İlmin neticelerinden bir tanesi de hikmet makamıdır. Hikmet, kulun Hak’la söylemesi Hak için iş görmesi ve sadece Hakkı istemesidir. Hakkın sevdiğini ister, Hakkın sevdiği amelleri işler ve Hakkın sevdiği işler ile meşgul olur. İlim, sadece akıl ve zihin hamallığından ibaret olmamalıdır. Cenab-ı Hakk’a vasıl olamayan, tefekkürde incelik ve derinlik kazandıramayan, Rabb’in aşk ve muhabbetini tattıramayan ilim ve bilgiler, içi boş bilgilerden başka bir şey değildir.
Feridüddin Attar Hazretleri, bir kıssasında şöyle nakleder; “Bir gün bir âlim, Dicle kenarında karşıya geçecek bir gemi bulamaz. Bu esnada talebelerinden Habîb-i Acemî gelir ve niçin beklediğini sorar. Âlim de cevaben;
“–Karşıya geçmek istiyorum, lâkin gemi yok!” der. Ârif biri olan Habîb-i Acemî ise:
“–Ey üstad! İlmin çok ise, hasedi gönlünden gider. Dünyadan kalben uzaklaş, iptilâları ganimet tut ve bütün işleri Hak’tan bil. Böyle olduğun takdirde ayağını suya vur ve geç.” der. Sözlerinin ardından da ayağını suya basıp karşıya geçer.
Âlim zât, talebesindeki bu hâli görünce ağlar ve kendinden geçerek yere düşer.
Kendine gelince der ki:
“–Habîb, benim talebemdir. Su üstünden yürüyerek karşıya geçti, ben ise kıyıda kaldım. Eğer yarın Sırat köprüsünden de cümle halk geçip ben kalırsam hâlim nice olur?”
Daha sonra bu âlim zât, Habîb-i Acemî’yi bulup kendisine; bu mertebeyi nasıl elde ettiğini sorar. Habîb ise şu veciz karşılığı verir:
“–Ey üstad! Ben gönül ağartırım; sen ise kağıt karartırsın!..” diye buyurur. Bu kıssayı tefekkürlerinize sunuyorum.
Sonuç olarak; asıl ilim, yokluk ilmidir. Peygamberimiz Sav. bir Hadis-i Şeriflerinde; “Ben ilmin terazisiyim, Ali iki kefesi, Hasan ve Hüseyin ipleri ve Fatıma ibresidir” diye buyurmaktadır.
Ünlü bilim adamı Sokrat’ta şöyle buyurmuştur; “Bildiğim bir şey varsa hiçbir şey bilmediğimdir”, diye bir ifade buyurmuştur.
Anlaşılan şudur ki; “La ilahe illallah”ın sırrına vasıl olmadan, Nefsi emmarenin esaretinden kurtulmadan ne sadırda ilim olur ne satırdaki ilim anlaşılır.
Rabb’imiz, cümlemizi, ilmini irfan haline getirip Marifetullahın sırlarından nasip alan kullarından eylesin.
Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Mustafa AYALTI
Akçay, 12 Haziran 2022