Değerli dostlar! Sevgili Peygamberimiz (sav.) hadis-i şeriflerinde: “Kişi Rabbini bilmek istiyorsa önce kendisine (nefsine) arif olmalıdır.” diye buyuruyorlar. Kişinin kendisini bilip tanıması hakikaten çok zordur. İnsan “insan” olarak düşünüldüğünde öyle hafife alınacak, küçümsenecek bir varlık değildir. Dr. Halûk Nur Baki (rahmetullahi aleyh) insandan bahsederken “insan bilinmezi” der. Hakikaten insanın kendini bilmesi, tanıması büyük muammadır.
Kur’an-ı Kerim’de “Biz insanı en güzel şekilde halk ettik” (Tin, 4) ”Ben yeryüzüne halife yaratacağım” (Bakara, 30) “Biz Âdem’e esmanın küllüsünü öğrettik.” (Bakara, 31) “Ben ona Ruhumdan üfledim” (Hicr, 29) diye buyuran Rabbimiz yine Kur’an’ın birçok ayetinde “Hiç mi akledip düşünmezsiniz!” diye buyurarak insanın yüce bir varlık olduğunu bizlere işaret ediyor.
İnsan hakikaten yüce bir varlık ama büyük de bir muamma. Hz. Ali (k.a.v) insanı anlatırken “Ey insan! Sen kendini küçük sanma, âlemi ekber sende gizlidir” diye buyuruyor. Evet, insan âlemin minyatürüdür veya bir başka deyişle âlem insanın açılımıdır. “İnsan ve Kur’an ikiz kardeştir!” diye buyuran Sevgili Peygamberimiz de Kuran’ın insanın açılımı veya insanın Kuran’ın “cem”i olduğunu müjdeliyor.
Yukarıdaki ayetler ve hadis-i şeriflerin ışığında insan, “insan”ı tefekkür ettiğinde, kendi iç âleminin derinliklerine indiğinde, kendi bilinmezliğinin kapıları ona yavaş yavaş açılır da Allah’ın bazı sırlarının arifi olmaya başlar. Gayreti kadar, imanı kadar, yakınlığı kadar ona ihsan edilir.
“Ben ona Ruhumdan üfledim” (Hicr, 29) ayeti celilesini Zeynep Hanım bir deyişlerinde: “Bilinmek istedin âlem yarattın / Kendi Suretinde Âdem yarattın” şeklinde ifade etmişlerdir. Gönül Eri, gönüller Sultanı Efendimiz Abdulkadir Bilgili (rahmetullahi aleyh) “Gönül Divanı” adlı eserlerinde bunu şöyle ifade etmişlerdir:
“Ruh vücuda bürünür
Mevlâm böyle görünür.
Türlü libas giyinir
Tendir Canana mekân”
Değerli dostlar, insan hakikaten büyük bir muammadır. Kendisini araştırdıkça ya Ahsen-i Takvim üzere yaratıldığını anlayıp kemalât sahibi olacak Rabbine kulluğunu en güzel şekilde yapacak ya da her şeyi kendinden bilip de esfele safilin denilen o bataklığa düşecek de iblisliğini yaşayacak.
Buna en güzel örnek Necm Suresidir. Bu sure Sevgili Peygamberimize (sav.) Kâbe’yi tavaf ederken inmiştir. Halkın içinde, Müslümanların ve müşriklerin arasında. Ayetler peş peşe gelirken on dokuz ve yirminci ayetlerde müşriklerin putları olan lat, uzza ve menattan da bahsediliyor ve devamında putların acizliğini, Allah’ın Kendi Yücelik ve Ululuğunu açıklıyor. Surenin bitiminde de “şimdi siz Rabbinize secde edin” emri geliyor. İlginçtir surenin sonunda hem Müslümanlar hem de müşrikler secde ediyorlar ama Müslümanlar âlemlerin Rabbi olan Allah’a, müşrikler ise kendi elleri ile yaptıkları zanlarındaki ilahlarına.
Konumuzun daha anlaşılır olabilmesi için bahsi geçen putların isimlerinin ne manaya geldiklerine de bir değinelim.
Lat; otorite demektir. Dediğim dedik, sözümün üstüne söz söylenmez demektir. Türk Dil Kurumunun tarifine göre istediğini zorla yaptıran kişi veya kurum anlamındadır.
Uzza; azizlik, saygı, itibar, kutsallık muazzezlik demektir. Yine TDK ‘nin tarifine göre ermiş, sevgide üstün tutulan manasına gelir.
Menat; para, varlık, zenginlik anlamınadır. Günümüzde bazı devletlerde paraya mangır, mani ve menat da denilmektedir. Kardeş Devlet Azerbaycan’ın para birimi de halen menattır.
Ve son olarak da bunların en büyüğü “hubel” dir ki bu üç putun tüm özelliklerini kendinde toplayan “onun gücü, onun otoritesi, onun itibarı, onun zenginliği, onun putu veya heykeli” anlamındadır. Hz. Ali Mekke’nin fethinde Sevgili Peygamberimizin emriyle Kâbe’de kırdığı büyük put hubeldir.
Yani Sevgili Peygamberimiz (sav.) güç, otorite, saygınlık, itibar, zenginlik ve azizlik bunların bir tamamının Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın sıfatları ve kullarına olan ihsanıdır.
Değerli dostlar! İnsan aslını unutturulmuş beşer bir varlık olarak bazı şeyleri tam olarak bilemese de gönül derinliklerindeki kalıntıları hayal meyal hatırlayabiliyor. Buna bir misal olarak insan tarlasını, bahçesini kuşlardan korumak amaçlı bir korkuluk yapsa bunu insana benzetir. Bazen çizgi romanlarda Azrail tasvirini insan suretinde, şeytan tasvirini insan suretinde, melek tasvirini insan suretinde, hatta ilginçtir putlarını bile insan şeklinde yapmışlardır.
Nemrutlar, firavunlar kendilerini ilah ve tanrı olarak ilan etmişlerdir. Eski Yunan mitolojisinde de bütün tanrılar insandır. İlginçtir ki her tanrının veya ilahın bir özelliği, Allah’ın Esma-ül Hüsna’sındandır. Hatta Beytullah’ın içinde ve dışındaki bütün putların isimleri de Allah’ın Esma-ül Hüsna’sının özelliklerinden isim almışlardır.
Bundan dolayıdır ki Cenab-ı Resulullah, kelime-i tevhidi ümmetine tavsiye ederlerken ilahların ve ilahlığın hepsinin batıl bir inanç olduğunu, bütün bunların tamamının Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın Sıfatları ve esmaları olduğunu bilmemizi istiyordu.
Allah, âmâ olan o bilinmezlik âleminde Kendi Nurundan Sevgili Peygamberimizin Nurunu halk ederken Uluhuyetinden, Rububiyetine tecelli edip “Ey Habibim! Bilinmekliğimi murad ettim, Seni halk ettim.” Hadis-i kutsi gereğince kendi Esma-ül Hüsna’sının bir tamamını Sevgili Peygamberimizden zahir etmiştir.
Allah’ın bu esmaları aslında tüm insanlarda mevcuttur. Bunların bazıları kimimizde merhamet, cömertlik, saygınlık, fatihlik, âlimlik, hâkimlik vesair olarak açığa çıksa da diğerleri yok demek değildir. Ancak açığa çıkmamış, gizli kalmış, örtülü demektir.
Şimdi Nisa Suresinin yetmiş dört ve yetmiş beşinci ayetlerinin meallerini sizlere sunuyorum. 74 “Ey İnsanlar! Hakikaten size Rabbinizden bir burhan (delil- Resul) geldi. Size apaçık bir Nur (Hz. Muhammed (sav.) Kur’an) inzal ettik.” 75 “Esmasıyla her şeyin aslı olan Allah’a iman edip O’na hakikatleri olarak sımsıkı tutunanlara gelince, onları HU’dan bir rahmetin ve fazlın içine sokacak ve onları kendisine varan Sırat-ı Müstakime hidayetleyecektir.”
Değerli dostlar! Bizleri Kendi varından halk eden, Ben kuluma şah damarından daha yakınım diyen Rabbimiz, bizleri ete kemiğe büründürüp bizlere belirli bir zaman dünyada yaşam mühleti vermiştir. Bu zaman diliminde kişi, ya bütün uyarıları dikkate alır (Nebiler, Veliler, Alimler, Kuran ve Ezan-ı Muhammedi) Rabbinin kulu olarak Hak’ça yaşar ya da kendi kendine inandığı zanlarını ilah edinip iblisliğini yaşar.
“Dedi seni halk ettim Ruhumdan Ruh üfledim
Ben sana çok yakınım Beni kendinde ara
Sultanımın sohbeti cevap oldu müşküle
Beni bulmak istersen yüz elli bir Bakara”
(Ekber-ül Tûrabi)
En doğrusunu Rabbim bilir. Selâm ve dua ile kalınız.
Enver EFE
İstanbul, 24 Eylül 2022