Eş-Şehit kelimesi Esma-ül Hüsna’dandır. Allah’ın güzel sıfatlarındandır. Şehit, mana itibarı ile şehadet ve şahit olmaktır. Her şeye muttali olan, her şeyi gören, her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan, her yerde hazır olan, hiçbir şey kendisinden gizlenemeyen, bütün sırlara vakıf olan, her şeyi murakabe (kontrol) edendir.
Allah, bu esması ile kendisini kâmil kulundan zahir ediyor. Kendi Şehit esması ile kulunu şereflendiriyor. Kul, kendisinde fiilleri ile fail, sıfatları ile mevsuf, vücudu ile mevcut olana BEN ve BENİM anlayışını terk edip, bu emanetleri arif olarak sahibine (Allah) teslim ettiği anda şahitlik makamına ulaşır. Böyle kullar için Allah (c.c.) Kur’an’da “Onlardan gören, duyan, söyleyen Biziz.” buyuruyor.
Bu şehitlik makamını Allah, bazı kullarına özel olarak lutfu ile ihsan eder. Asker olsun, polis olsun, memur olsun, sivil olsun vatan savunması için canını feda eden herkese de hem şehit hem de şahit denir.
Cenab-ı Resulullah bir hadislerinde: “Hubbul vatan, minel iman” diye buyuruyorlar. Yani vatan sevgisi imandandır. İslâmiyet şehitliğe ve gaziliğe çok önem verir. Görünüşte vatan savunmasıdır, fakat içeriğine baktığımız zaman, vatanla birlikte bayrağımızı, dinimizi, hürriyetimizi, namusumuzu, onurumuzu ve şerefimizi korumak için savaşırız.
Bundan dolayıdır ki İslâm âlimleri: “Esir olan bir memlekette Cuma ve bayram namazları kılınamaz, esir olan bir kimse de namaz kılamaz; ibadet, hür olanların yerine getireceği bir vazifedir.” derler. Allah (c.c.) Kur’an’da şehitler için “Siz Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin, onlar Hak katında diridirler.” diye buyuruyor. (Bakara,154/Âli İmran,169)
Bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi şehadet, Allah katında bambaşka bir makam, bizim hayallerimizin de ötesinde çok güzel bir mertebe imiş. Çünkü Allah(c.c.), “onlar bizim katımızda” (yanımızda) diye ödüllendiriyor.
Asr-ı saadette sahabe-i kiram, şehit olmak için Allah’a yalvarırlardı. Savaştan dönerken sağ kalan gaziler, bu seferde olmadı diye üzülürlerdi. Bu şehadet sevgisi ve arzusu ile İslam askerleri, coşkuyla savaşlara katılır, ölürse şehit, kalırsa gazilik şerefi ile anılırlardı. Bu şehitlik heyecanı, geçmişten günümüze kadar aynı imanla aynı coşkuyla devam ediyor Elhamdülillah.
Şehitlik mertebesi öyle yüce bir makamdır ki, bu makamın zevkine erenler, şehitliğin ne denli üstün bir mertebe olduğunu görmüş oldukları için, dünyaya dönüp yeniden şehit olmak için Allah’tan destur isterler. (Buhari- cihat 6)
Dünya ve ahret hükümleri bakımından şehit sayılanlar; Allah yolunda savaşırken öldürülen kişilerdir. Kâmil manada şehit olanlar bunlardır ve bunlara “hükmi şehit” denir. Bu tür şehitler yıkanmaksızın, kanlı elbiseleri ile defnedilir, elbiseleri onların kefenidir.
Ayrıca hadislerde şehit oldukları bildirilmekte olanlar; yanlışlıkla veya haksız yere öldürülenler, yangında, denizde veya göçük altında can verenler, veba, kolera, sıtma gibi yaygın ve önlenmesi zor hastalıklar sebebiyle ölenler, ilim tahsil yolunda, helal kazanç uğrunda, gerek kendisinin gerek başkalarının can, mal ve namusları uğrunda ölenler, loğusa iken ölenler de bu şehitler grubunda yer alan kimselerdir.
Rabbim bizleri de şehitlik ve şahitlik mertebelerine eriştirsin inşallah.
Enver EFE
İstanbul, 04 Mart 2020