Allah (cc.) Bakara Suresi ayet 197’de "Siz ne yaparsanız Allah onu bilir. Ahiret için azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır" diye buyuruyor. Ahir âleme Cenab-ı Hakk’ın arzu ettiği doğrultuda, bu ulvi yolculuğun en güzel biçimde nasıl yapılabileceğine dair buyurduğu bu ayet-i kerimeyi çok güzel okumamız gerektiğini arz ederek yazıma başlamak istiyorum.
Değerli dostlar! Yaşam sürecimiz, Rabbe giden bir yol olmaktan başka bir şey değildir. Kişinin bu âlemdeki serüveni, Hakk’a yolculuktur. Ömür dediğimiz süreç ise istikametini bilemediğimiz bir yolculuktur. Birçok ayet, hadis ve sultanımız; “sırat-ı müstakimi" yani "dosdoğru yolu" bizlere anlatıyor. Fakat bizler yine de bazen enemizin esaretinde kalmayı tercih ediyoruz. Derviş, ebedi hayata doğru yaptığı bu yolculukta; yoldaki işaret ve işaretçilere dikkat eder ve buna göre yaşarsa vuslata erişmemesi için bir neden kalmaz. Fani olan bu âlemde aslolan, kişinin münferitliğinden firar ederek beka âlemine yapacağı yolculuktur. Peygamber Efendimiz (sav.) bir hadis-i şeriflerinde: "Bu dünyada gurbetteki biri gibi veya yolcu gibi ol!" diye buyurmuştur.
Değerli dostlar! Büyüklerimiz öyle buyuruyor ki “Bu fani âlem, ahir âlemin tarlasıdır. Ne ekersen onu biçer onu götürürsün.” Yolculuğumuzu bu âlemden diğer bir ifade ile fani âlemden yola çıkıp beka âleminde noktalayacağımızı kabul edersek heybemizi sema nimetlerinden derlediğimiz azıklar ile doldurmamız gerekir. Yani ahir âleme götüreceğimiz azık, sema nimetlerinden derlediğimiz gıdalar olmalıdır.
Unutulmamalıdır ki her yolculuk, fani âlemden ahiret âlemine yapılan asıl yolculuğun bir parçasıdır. Bu da akl-i selim düşünen her kişiye, gerçek yolu ve yolculuğu hatırlatır. Elazığlı Nimri Dede iki dörtlüğünde bakınız ne buyuruyor bizlere, bir kulak verelim:
İkilik kinini içimden atıp,
Özde ben bir insan olmaya geldim.
Taht kuralı ariflerin gönlünde,
Sözde ben bir insan olmaya geldim.
Serimi meydana koymaya geldim.
Süregeldim aşk meyini içerek,
Herbir akı karasından seçerek,
Varlık dağlarını delip geçerek,
Düzde ben bir insan olmaya geldim.
Serimi meydana koymaya geldim.
Ne de güzel ifade buyurmuş.
Bize şah damarından daha yakın olan Allah (cc.), bize bizden daha yakın olduğu halde biz O’nu neden farklı yerlerde arıyoruz. “Ara sende, bul sende” diye buyurmuş büyüklerimiz. Bir kimse hakikati, marifeti kendinde bulamıyorsa nerede bulabilir? Allah (cc.)’ın Zariyat Suresinde de buyurduğu gibi biz bu âleme Rabbimizi tanımak, bilmek ve O’na kulluk etmek için geldik. Varlığında münferit olan kimseler, şeytanının emrinde yani nefs-i emmaresinin esaretinde ahir âlem yolculuğuna çıkmayı tercih ederler. Bu nedenledir ki bazı kimseler faydalı şeyler yapmış olsa da, Allah (cc.)’a kulluk konusunda gereken hassasiyeti göstermedikleri için onların sonları da esfeli safilin olur.
Asliyetine rücu edemeyen kimseler, sadece kafa gözlerinin gördüğüne ve akıllarının kavradığı şeylere inanırlar. Hakikat penceresinden baktığımızda, âlemin sahibinin kim olduğunu anlamamak mümkün değildir. Kendimize bir baksak, kâinatı da incelesek hakikati anlamamamız için bir neden olmadığını göreceğiz.
Allah (cc.), insanın yollarını açmıştır. Kendisine yaklaşma gayretinde olan kimselere misliyle karşılık vermiştir. “Bir adım gelene on adım, yürüyerek gelene koşarak giderim.” diye buyurmuştur.
Değerli dostlar! Kendimizi daima ‘çıktığımız yolculuğun istikameti nereye gidiyor’ diye sorgulamalıyız. Şeytanın yoluna mı yoksa Rahmanın yoluna mı? El cevap: Hakikati asliyesinin arayışı içerisinde olan kimselerin yolu Rahmana giden yoldur, varlığında münferit olanların yolu ise nefsaniyetine giden yol.
Şu üç günlük dünyada Allah (cc.)’ı razı etmek, Peygamber Efendimizin (sav.) sevdiği ve arzuladığı ümmet olmak varken neden nefsin ve şeytanın yolunu tercih edelim?
Hakikatine ulaşamayan kimseleri Allah (cc.) Ankebut Suresi, Ayet 65’te şöyle tarif ediyor ”Gemiye bindikleri zaman, dini O’na halis kılarak Allah’a dua ederler. Fakat onları karaya çıkarıp kurtardığımız zaman, onlar hemen şirk koşarlar!” Ne kadar manidar değil mi dostlar?
Sonuç olarak derviş; merhamettir, muhabbettir, hizmettir, samimiyettir, ihlas ve hikmettir. Derviş; gönlü yücedir, amel-i salih sahibidir, edeplidir. Daha da mükemmeli ihlaslıdır. İhlas, karşılık beklemeden sevmektir. Öyleyse seven, sevdiğinin uğrunda bütün varını verebilmelidir.
Yazımızı bir ayet-i kerime ile sonlandıralım inşallah. Allah (cc.) En’am Suresi Ayet 153’te “İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.” diye buyurmaktadır. Yorum sizin!..
Rabbim, bu yolculuğumuzu bizlere mebrur eyle. Sevdiklerini bize sevdir, bizi de sevdiklerine sevdir. Bizi sevdiklerinin yolundan ayırma.
Rabbim cümlemizden razı ve hoşnut olsun.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 16 Haziran 2022