Değerli gönül dostu kardeşlerim! Vahdet-i Vücud; Arapça bir terim olup varlığın birliği olarak ifade edilse de Allah'tan başka varlık olmadığının idrak ve şuuruna vakıf olmaktır.
Vahdet-i vücud; zevkle elde edilebilen bir olgudur. Ama yaşayarak bilinen bir gerçektir. Kitap okuyarak öğrenilecek bir felsefe sistemi değildir. Vahdet-i vücud kavramını zevken elde eden bir salik, gerçek varlığın “bir” olduğunu, bunun da Hakk'ın varlığından ibaret olduğunu, Hakk’ın tecellilerinden başka hiçbir şeyin olmadığını bilir. Her şey O’dur, her şey O’ndandır. “Bir”in çeşitli şe'nlerinden, görünüşlerinden, tecellilerinden başka bir şey değildir. Çünkü kesrette vahdeti, vahdette kesreti; diğer bir ifade ile çoklukta birliği, birlikte çokluğu gören Hak dostu kâinatı birlemiştir. Bu olgudan sonra derviş, her nereye bakarsa baksın Cenab-ı Hakk’ın vechi zatını görür.
Kamil iman sahipleri kimseler, “La ilahe illallah” kelime-i tehvidini, Rabbinden başka bir mevcut olmadığını bilip görüp yaşadığı zaman, gerçek manada İlm-i Tevhid olarak ifade etmiş olur. Cenab-ı Hakk’ın birliğine, Peygamber Efendimiz (sav.)’in O’nun kulu ve Resulü olduğuna, ancak o zaman şahitlik ederler. Âlem üzerinde Cenab-ı Hak’tan başka hiçbir şey görmediğimiz zaman, imanımız kemale erdiği gibi, vücudun birliğine de ermiş oluruz. Tabidir ki bu esrar-ı ilahi’ye ancak marifetullah ehline mahsustur. (“La ilahe illallah” ile ilgili tafsilatlı bir makale yayınlamıştık.)
Değerli dostlar! Vahdet-i Vücut kavramına biraz da ayetler ışığında göz atalım. Allah (cc.) Kaf Suresi Ayet 16’da “Biz insana şah damarından daha yakınız” diye buyurmaktadır. Rabbinin lütuf ve tecelliyatına mazhar olmuş bir marifetullah ehli, Rabbinden baktığı için âlemi tehvid penceresinden basiret gözü ile seyreder.
Şu ayet-i kerimeye dikkat buyuralım değerli dostlar: “O hem Evvel’dir hem Ahir’dir hem Zahir’dir hem Batın’dır. O her şeyi bilendir.” (Hadid, 3) Ne kadar büyük bir anlam ifade ettiğini dikkatlerinize sunuyorum.
Bahse konu ayet-i kerimeyi tahlil ve tetkik ettiğimizde, hem her şeyin “O” olduğunu hem de her şeyin “O’ndan” olduğunu ilmel yakin olarak bilmiş oluruz. Allah (cc.) “Evvel”dir, “Ezel”dir. Var olan her şeyin varlığı O’ndandır. “Ahir”dir; ebedidir, son bulmaktan münezzehtir. Varlığının başlangıcı olmadığı gibi, nihayeti de yoktur. “Zahir”dir; her görünen varlık O’nun kudretinin eseridir, O’nun varlığı ile kaimdir. Zerreden kürreye kadar her ne var ise O’nun “Zahir” ism-i şerifi ile zahir olmuştur. Canlı ve cansız bütün mevcudat, O’nun varlığı ile kaimdir. “Batın”dır; Uluhiyet sırları her zerrede mevcuttur ve gizlidir. Ol emri ile her şey oluverir. Çünkü Allah (cc.) “Kün fe yekun”, “Ol” diye buyuruyor. Her şey O’nunla oluveriyor.
Ayet-i kerimede “Biz ona sizden daha yakınız fakat siz görmezsiniz.” diye buyuruyor Cenab-ı Allah (cc.). (Vâkıa, 85) Her zerrede fail-i mutlakın fiilleri vardır. Yani her zerrede Uluhiyet sırları mevcut olduğundan ‘O, her şeye yakındır’ tefekküründe olmalıyız.
Allah (cc.), sadakatle Rabbine vuslat etme gayretinde olan ve Sıddıkiyet makamına çıkardığı Hak dostlarını dilerse Rabbinde ifna eder ve Hakikatteki varlığına kavuşturur.
Nasıl ki Tasavvufta “Fenafişşeyh” olmadan “Fenafirrasul” olmuyorsa, “Fenafirrasul” olmadan “Fenafillah” olmuyorsa, “Fenafillah” olmadan da “Vahdet-i vücud”a erilemiyor dostlar. Bir salik, Fenafillah’ta hiç olur, hiç olduğunu da burada fehmeder. Ancak bu da Allah (cc.)’dan başka bir mevcudun olmadığını bilen, gören ve yaşayanların işidir.
Sonuç olarak; zerreyi semaya çıkaran ve yine murad ettiğinde denize düşüren Allah (cc.)’dır. Denize düşen o damla ne olur? Hiç olur. Denizden çıkmıştı, yine denize karıştı. İşte, bunu bilen gerçek manada “hiç” olur, var olan Rabbimdir. İşte bu halle hallenen kimseler, Vahdet-i vücud’a eren kimselerdir. Varlığında münferit olanlar, Vahdet-i vücud’dan bahsedemezler. Varlığını Hakk’a isnat eden o kimseler ki "La mevcude illa Hu" derler. Diyebilenler de ancak Vahdet-i Vücud ehlidirler.
Kâinat üzerinde Rabbinden başka hiçbir mevcudun olmadığını teşhis edene, arz ve semada esmaları ile birlikte Cenab-ı Hakk’ın varlığını müşahede edene ve yaşayana ne mutlu…
Rabbim cümlemizi hakikati fehmedip yaşayanlardan eylesin.
Rabbim cümlemizden razı ve hoşnut olsun.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 14 Nisan 2022