“Namaz, müminin miracıdır.” Allah (c.c.) Kur’an-ı Azimüşşan’da mümin ve salih kullar için “Onlar namazlarını dosdoğru kılarlar.” diye buyuruyor. (bkz. Enfal,3 ) Değerli dostlar! Namaz, vakti geldiğinde belirli hareketleri tekrarlamaktan ibaret de ğildir. Namaz, müminin Rabbi ile Huzurullah ta buluşması görüşmesidir. Namaz, (derviş için) insan hayatının vazgeçilmezidir. Namaz, gerçek kulluğa erenlerin hayatıdır, yaşam tarzıdır.
Hz. Mevlana şöyle buyurur: “Namaz kılınacak nesne değildir.” Evet, maalesef biz bugün namazı vakti geldiğinde kılıp sanki sorumluluğumuzu yerine getirmenin rehaveti içinde oluyoruz. Sonra da dünya gafletine dalıp gidiyoruz. Ta ki ikinci bir ezan sesini duyuncaya kadar...
“Namaz, müminin miracıdır.” Hz. Mevlana “Fihi Ma Fih” (ne varsa onda var) adlı kitabında “Namazın ruhu, namazın suretinden efdaldir.” diye buyurur. Bizler eğilip doğrulma ile namazın suretine takılıp kalırız. Kıyamına, kıraatine, ruku’una, secdesine, kade-i ahirine (Ettehıyyatü’yü okuyacak kadar oturmak) çok dikkat etmeye çalışırız. Hatta zaman zaman da bu kaideler için birbirimizi tenkit de ederiz.
Bizler bu kaidelere dikkat etmeye çalışırken farkında olmadan namazın ruhundan uzaklaşırız. Hâlbuki namazın ruhu, Allah ile olma şuurudur. Bu şuura erenlerin namazı miraç olur. Şuur demek; aklı yerinde olmak, bilerek, görerek, zevk ederek, o anı yaşayarak fiili işlemek demektir. Bundan dolayıdır ki namaz kılınmaz, ikame (eda) edilir.
“Namaz, müminin miracıdır.” Aslolan namaz iki rekâttır. Kıldığımız diğer rekâtlar o iki rekâtın katlamalarıdır. Hz. Muhiddin İbn-i Arabi, namazı zikir olarak ele almış “Kim bir rekât namazı Allah için kılarsa Allah ikinci rekâtı kulu için kendisi kılar” diye buyurmuşlardır. Zikir Hakk’ı anıp davet ise ikinci rekâtı davete icabet olarak düşünelim. Allah “Siz beni zikredin, ben de sizi zikredeyim!” diye buyuruyor. (bkz. Bakara, 152)
Mürşid-i kâmil dervişe bu zikrin talimini yaptırırken meğer zikir ile birlikte hayatımızın da namaz olduğunu bizlere talim ettirirmiş. Anlayabilene!.. Gerçek tarikat erleri yol ve erkanlarında tevhidi, fena ve beka olarak ikiye ayırırlar.
Fena, salikin nedametle kendisini gayrilerinden, nefsi arzu ve isteklerinden, dünya sevgisinden, ben ve benim zannettiklerinden temizlenip kurtulmasıdır. Ef’alinin, sıfatlarının, benliğinin (vücut) Hak varlığı ile var olduğu şuhuduna ulaşıp Hak’ta fenafillah olmasıdır. Biz, birinci rekâtı (fenafillah) olarak tefekkür edersek ikinci rekat da bizim Bekabillah’ımız olur ki bunun neşv ü neması tariflere sığmaz. “Böyle hallerde; kulumdan, fiillerimle, sıfatlarımla, Zat’ımla iş gören biz oluruz” diyor Mevla’m.
“Namaz müminin miracıdır.” Sevgili Peygamberimiz miraca çıktığında Huzurullah’a varacağı zaman bir ses işitir: “Dur Ya Muhammed, Rabbin namazda!” Namazı kuluna emreden Allah, bu namazı kime kılıyor. Mürşid-i Kâmil’in bizlere talim ettirdiği “fena-fillah”tan sonra kendi gerçeğinin “Bekabillah” olarak arifi olursun ki bununla birlikte “Biz bir kulumuzu kendimize çektik mi onu öldürürüz. Diyeti de biz oluruz. Artık ondan gören, duyan, konuşan, işleyen biz oluruz.” hakikatinin sırrına vakıf olursun. “Rabbin namazda” hitabı, namazı senden Hak eda ediyor demektir.
Yani kişi yükselmek (mirac) istiyorsa kendi ağırlıklarından kurtulmalıdır. Onları terk etmelidir. Bir daha o ağırlıklara tenezzül etmemelidir.
Sevgili Peygamberimizin “Namaz benim iki gözümün nurudur. Ben namazı çok severim ama namazı kılanı namazdan da çok severim.” hadisinden kendimize sakın pay çıkarmayalım. Hak’ta Bekabillah olan derviş, namazı kimin kıldığının arifidir.
Sen ki mirac edip eyledin niyaz
Ümmetin miracını kıldım namaz
Çünkü her türlü ibadet bundadır
Hak’ka kurbiyetle vuslat bundadır
(Süleyman Çelebi)
Rabbim bizleri dosdoğru namaz kılıp şuuruna erenlerden eylesin. Rabbim, cümlemizin Yar ve Yareni olsun. Selam ve dua ile kalın.
Enver EFE
İstanbul, 03 Nisan 2021