İnsan doğduğu andan itibaren onun Hak yolculuğu başlamıştır. Hatta ilmi ezeliden ana rahmine düşene kadar da zaten yolcu idi. Bu yolculuk ruhun tekâmül yolculuğudur. Ruhun tekâmül edişini (gelişmesi) Niyazi Mısri Hazretleri Divan-ı Şerh’inde şöyle açıklar: 1. İzafi Ruh. (dağlar taşlar) 2. Nebati Ruh (bitkiler) 3. Hayvani Ruh (tüm canlılar) 4. İnsani Ruh Müminler) 5. Sultani Ruh (Nebiler ve veliler)
İnsan doğup akil baliğ olduktan sonra ona aslını, geldiği yeri hatırlatan birçok delil gösterir Allah. Ona Peygamberler, kitaplar, veliler gösterir. Ta ki fark edebilsin diye. Sonra ezanlar, davetler, kulluğun süsü olan ibadetler gösterilir. Bunları fark edip hayatına uygulasın diye.
Biz, Allah’tan geldik. Dönüşümüz de O’nadır. (bkz. Bakara, 156) Bu ayet-i kerimeden anlıyoruz ki yolun sonu Hak’ta vuslattır. Ama bu vuslat arifler için başka, gafiller için başkadır. İnsanların çoğu bu yolculukta gafil dolaşır. Bizler bu gafletten kurtulabilmek için yukarıda söylediğimiz bizim için ihsan edilen nimetlere sarılalım.
Ebul Hasan-ı Harakani Hazretleri buyuruyorlar ki: “Yol ikidir: Biri hidayet, öteki delalettir. Kuldan Allah’a giden yol, delalet yoludur. Allah’tan kula giden yol, hidayet yoludur.
Bunu biraz açalım: Kul Rabbini düşünüp tefekkür ettikçe kendi aklı ile düşünecek, kendi zannı ile yorum yapacaktır. Allah’ı kendi zannınca tesbih edecektir. Allah’ı kendi zannınca kayıt altına alacaktır.
İnsan kulluk vazifelerini yerine getirirken onun istediği tek bir şey vardır: Allah’ın onun için hazırladığı nimetlere sahip olmak. Onlardan faydalanmak. Öldükten sonra cennette huri gılman ve birçok cennet nimetlerinden yararlanmak ve “Fi cennetin tecrimin tahtihel enharu halidine fi ha ebeda” ayetine mazhar olmaktır. (bkz. Nisa, 122) Bunlar şüphesiz güzeldir lakin menfaat kulluğudur. Tüccar kulluğudur. Enaniyet kulluğudur. Bu kullukla vuslat mümkün değildir.
Hakk’a varmak istersen Hak sözünü tutmalı
Bağına girem dersen bülbül olup uçmalı
Böyle varlık ile sen Hakk’a ulaşamazsın
Didarın görem dersen nefse arif olmalı
Nefsindir oyalayan hemen seni bu yolda
Kuru sevdayı atıp aşk atına binmeli
Maracel bahreynin sen sırrına ulaşıp da
İnci mercan almaya deryalara dalmalı
Savm-ı salat-ı haccı benlik ile yapma sen
Kulluk edeyim dersen Allah’a kul olmalı
Kulluk öyle bir şey ki gayriden arınmalı
Hakk’ı yansıtmak için Hakk’a mirat olmalı
Mürşid-i Kâmilindir sana kemal bulduran
Gayrıdan arınmaya Tûrabi’mi bulmalı
“Bana yaklaşmak için vesileler arayın” diye buyuran Allah (c.c.), kulu samimiyetine göre muhakkak bir mürşit ile buluşturur. (bkz. Maide, 35) Bu onun vesilesidir. Vuslatına sebep olacak olan yolun başlangıcıdır.
Kul bir mürşit bulup ona tabi olur ise mürşit, müridini tüm zanlarından arındırır. Seyr-i sûlükünde ona Allah’tan ayrı olmadığının; Allah’ın ef’aliyle, sıfatıyla, mevcuduyla kuldan yansıdığının talimini yaptırır. Artık o müridin gönlüne doğru, Allah’tan kula yolculuk başlar.
Mürit bu talimde teslimiyeti ve gayreti nispetinde “hiç”liğe ulaşır. Ef’al, sıfat ve zatını Allah’a nispet eden müridi; Allah (cc) müridin zatına karşılık kendi Zat’ını, sıfatına karşılık kendi sıfatını, ef’aline karşılık kendi ef’alini vererek kendi ile doldurur. Bekabillah yapar.
Bu sırra eren salik; âleme baktığı zaman, Vahdet aynı kesret, kesret aynı Vahdet’tir. Tevhit budur. Tüm mazharlara ayrı ayrı isim vermez. Onları bir bütün halinde görüp her gördüğünde Hakk’ı müşahede eder. Zandan ve zanlarından kurtulup tevhit neşesiyle aşka yolculuk başlar. Artık seyri Seyrullah olmuştur. Yunus Emre bunu bir deyişlerinde “Gönül hayran olur aşkın elinden/ Ciğer büryan olur aşkın elinden” diye bizlere anlatmaya çalışır.
Aşk ile tevhide eren salik, artık şehit olmuştur. O aşkın şehididir. Biliriz ki her şehit, şahit olarak can verir. Allah’ın bir ismi de Eş-Şehit’tir. Âşık, Allah yolunda ölen değil, Allah tarafından öldürülendir.
Allah (c.c.) bir kudsi hadislerinde şöyle buyurur: “Kim beni ararsa ben ona bulunurum. Bulunduğum kulumu kendime âşık ederim. Âşık ettiğim kulumu kendime arif ederim. Arif ettiğim kulumu katleder öldürürüm, diyeti ben olurum. Artık onunla benim aramda bir fark kalmaz.”
Ağır suçların darağacı varsa Hak âşıkları için de aşkın darağacı vardır. Âşıklar bu darağacına seve seve, koşa koşa çıkarlar. Bilirler ki aşkta hiç olduktan sonra, Hak’ta hep olacaklardır. Yalnız AŞK baki kalacaktır.
Değerli dostlar! Bu Hak yolculuğunda tevhidi oluşturan aşktır. Aşkı olmayanın tevhitten de nasibi olmaz. O sadece duydukları ile yetinen kelam sahibi olur. O hep başkalarını anlatır. Birliğe ermez. İkilikte kalanın birlikten nasıl nasibi olsun? Aşka can veren bilsin ki aşk eri olmuştur. “Kişi sevdiği ile beraberdir!” hadisi onda vücut bulmuştur.
Rabbim cümlemizin yar ve yareni olsun. Selam ve dua ile kalın.
Enver EFE
İstanbul, 02 Mayıs 2021