Cenab-ı Resulullah’ın veda haccında yaptığı konuşmanın sonundaki “Ey iman edenler! Benden sonra size iki emanet bırakıyorum: biri Kur’an, diğeri Ehlibeytimdir. Onlara tabi olduğunuz müddetçe dalalete düşmezsiniz.” hadisi neticesinde Hz. Hüseyin; Hatem-ül Nebi olan dedesinin, Nübüvvet Sancağının velayet silsilesinden gelen babası Hz. Ali ve ağabeyi Hz. Hasan’dan sonra gelen üçüncü İmam’dı.
Hz. Hüseyin sevenleri ile birlikte Kûfe’ye giderken kesinlikle yezide biat etmeyi düşünmüyordu. Hak ve adalet olarak yola çıkmıştı. İslam siyaset geleneğine aykırı bir yapılanmanın önüne geçmek için mücadele veriyordu ve bu uğurda kararlı idi. Hz. Hüseyin’in yakınları ve dava arkadaşları kendisini haklı buluyor ve bu yolculuğun sonu şehadet bile olsa ona sonsuza kadar bağlılıklarını bildiriyorlardı.
Hz. Hüseyin ve ordusu(!) Kûfe yakınlarında Kerbela denilen bir beldede yezidin ordusu tarafından durduruldu. Bu sırada yezidin güvendiği zalim ve gaddar üç yöneticiden Ubeydullah Ziyad Kûfe valisi, Ömer bin Sa’d ordu kumandanı, Şemr Zilcevşen kumandan yardımcısı idi.
Ömer bin Sa’d ordusunu öyle bir konumlandırmıştı ki Hz. Hüseyin’in karargâhı ile Fırat nehrinin arasına çok kalabalık asker yığdı. Gayesi Hz. Hüseyin ve yakınlarını susuz bırakıp Hüseyin’i biate zorlamaktı. Ömer bin Sa’d. Hz. Hüseyin ile birkaç defa buluşup biat istediyse de Hz. Hüseyin ‘sonu ölüm olsa da ben yezide biat etmem’ dedi ve gerekçelerini tek tek saydı.
Hz. Hüseyin’in yezide biat etmemesinin nedenleri:
*Allah’ın dinini tahrif eden, bozup yıkan yöneticiye biat edilmezdi.
*Yönetim mevkiinde bulunup da Resul-u Ekrem’in Sünnetine aykırı davrananların yaptıkları tasvip edilemezdi.
*Bütün bu olumsuzluklara ilaveten, Allah’ın kulları arasında haksızlık yapan zalim yöneticiye durumunu değiştirip düzeltmesi için tavır konulmalıydı.
*Hilafeti saltanata çeviren, içki meclisleri ile sabahlara kadar âlem yapan, dini ve ibadetleri alaya alanlara biat edilemezdi.
Ubeydullah Ziyad, Ömer bin Sa’d’ı Hz. Hüseyin’in karşısına bilerek ve kasten çıkarmıştı ki gerekçesi şöyleydi: Ömer bin Sa’d Hz. Hüseyin gibi Kureyş’liydi. Bu savaşta karşı karşıya gelmeleri yezidin elinde bir koz olacaktı. Ömer bin Sa’d, seçkin sahabilerden Ebi Vakkas’ın oğluydu ve aynı zamanda Ebi Vakkas, Cenab-ı Resulullaha anne tarafından akrabaydı. Buna göre Ubeydullah Ziyad, hem geleneğe göre kabile yapısı denk olan, hem de manevi mertebesi itibariyle Müslümanlar arasında tanınan bir zatın oğlu olarak bilinen bir şahsı Hz. Hüseyin’in karşısına koymayı siyaseten uygun görmüş ve belki de Rey valiliğini bunun için baskı unsuru olarak kullanmıştı.
İlginç olan bir şey daha var ki namaz vakitlerinde yezidin ordusundan birçok asker, Hz. Hüseyin’in arkasında namaza durup kendilerine O’nu İmam yapıyor, namaz bitince tekrar geriye dönüp Hüseyin karşısında saf tutuyorlardı. Yani gönülleri Hz. Hüseyin’den yana olmasına rağmen, kılıçlarını yezidten yana kullanıyorlardı.
Değerli dostlar! Yazımızın başındaki Hucurat suresi 14. ayeti kerimeyi bu ahval üzere bir daha gözden geçirip tefekkür edelim. Yani inandım demek başka, iman etmek ise başka şeymiş. Hz. Hüseyin, yezide karşı bu kıyamı ile bizlere çok şey anlatıyor. Tabi düşünüp anlayabilenler!..
Sonuç olarak, Hz. Hüseyin’in yaptıklarıyla ilgili şu söylenebilir:
O, temel İslami değerlere uymayan yöneticilerin uygulamalarında ortaya çıkan, İslam siyaset geleneğine ters düşen, tahribatı tüm toplum kesimlerini ve Müslümanların gelecek yüzyıllarını kapsayacak olan bir yanlışlığa hak ve adalet duygusuyla karşı çıkmış ve düzeltmeye çalışmıştır. O kötülüğe ve kötü olana karşı direnmiş, hak ve adalet uğrunda şehit düşmüştür.
Selamullah, salatullah, selam olsun Şah Hüseyin’e.
Selamullah, salatullah, selam olsun Ehlibeyte.
Selamullah, salatullah, selam olsun Ehlibeyt dostlarına.
Rabbim cümlemizin yar ve yardımcısı olsun. Selam ve dua ile kalınız.
Enver EFE
İstanbul, 10 Ekim 2020