Yazımıza başlamadan evvel ‘’HÜVİYYET’’ sözcüğünü, Tasavvuf Terimleri Sözlüğünden araştırdığımızda “bir şeyin hakikati ve mahiyeti”, “bütün varlıklara sirayet eden mutlak varlık” anlamlarına geldiğini görürüz.
Allah (cc.) Hadid Suresi Ayet-3’te “Hüvel evveli vel ahiri vezzahiri vel batın ve hüve külli şeyin alim” yani “O (İlahi hüviyyetiyle) evveldir, ahirdir, zahirdir, batındır ve O ilahi hüviyyetiyle her şeyi bilicidir” ilahi hüviyyetini açıklamaktadır.
Yukarıda arz ettiğimiz ayetten de anlaşılacağı üzere; Allah (cc.) “evvel, ahir, zahir ve batın’’ hüviyyeti ile bir bütüntür. Nefsin tezkiyesi için, insan da bu dört hüviyyet ile bir bütün haline gelmelidir. Gelmelidir ki Rabbinden ayrı olmadığının arifi olabilsin. Allah (cc.)’ın “Adem’i Kendi suretinde yarattım” diye buyurduğu bu dört itibari ayetten; evvel, ahir, zahir, batın vasıflarının insanda da tecelli edip açığa çıkmasının gerekliliğini anlıyoruz.
Şehadet aleminden (gözümüzle gördüklerimiz) baktığımızda insanın zahiri dünyası kendi bedenidir, maddi vücududur. Ancak insanın bir de manevi vücud kimliği vardır ki en önemli özelliği de budur. Maddi vücudu beden olarak “zahir”ini, manevi vücudu ise “batın” özelliğini taşır. Kişinin batınını oluşturan “nefs-i natıka’sı” olup, (nefs-i natıka; konuşan, idrak eden nefis) “insani ruh” özelliğini taşır. Nefs-i natıka yani insani ruh, beden yani zahir üzerinde hakimiyet sağladığında, insan suret (zahir) olarak insan özelliğiyle birlikte siret (batın) olarak da İNSAN kimliği kazanır. İnsani asliyesine ulaşamayan insan; nefs-i emmaresinin esaretinde olup, batın olarak hayvani özellikler taşır. Allah (cc.) “Onlar hayvanlar gibidirler, hatta daha da aşağıdadırlar” diye buyurmaktadır. (Araf/179). İşte nefs-i natıkanın verdiği gücü, hayvani ahlak vasıfları doğrultusunda kullanmak insanı batinen hayvandan da daha aşağı bir hale getirir. Bu durumda böyle bir insanın sonucu esfeli safilin olur.
Dervişin hedefi zahir ve batın bütünlüğünde, insan-i asliyesi veya hakikat-i Muhammediyesi olan nefs-i natıkasını, Rabbinin arzu ettiği istikamete doğru taşımaktır. Allah (cc.) hakikatimizi yaşamak, Kur’an ve sünnet-i Muhammediyye kurallarını yaşamak için bize bedenimizi emanet olarak vasıta kılmıştır. Zahirimize yansıyan her davranış ve amelin, batınımızdan gelen tefekkürler neticesinde zuhura gelebileceği malumunuzdur.
Bir insanın nefsi bulunduğu mertebede yani batınında hangi vasıfları ve ahlakı taşıyorsa, davranış olarak da taşıdığı bu vasıfları dışarı yani zahirine yansıtır. Nefsindeki kini, kibiri, gururu, haseti ve dünyevi ihtirasları gönlünde bulunduran kişinin amelleri ve davranışları da bu özellikleri yansıtır. Nefsinde Rabbinin arzu ettiği doğrultuda tevazuluk barındıran kişiler de davranışlarını taşıdığı vasıflara göre açığa çıkarırlar.
Mustafa AYALTI
Akçay, 15 Temmuz 2019