Pek çok manasının yanında gerçek, doğru ve hakikate tam uygun olma anlamına gelen hak kelimesi mastardır. Rabbimizin mastar olan diğer isimlerinde olduğu gibi mastarın ifade edebileceği bütün anlamları kendinde toplar, yani Hakk’ın bizzat kendisi olduğunu gösterir. (Lokman- 30)
O’nun sözünde yalan, vaadinde aykırılık, fiilinde hikmetsizlik bulunmaz. O’nun varlığı Hak olduğu gibi, isim ve sıfatları, sözleri ve fiilleri de Hak’tır.
Kur’an’da Hak
Kur’an-ı Kerim’de “Hak” kelimesi çeşitli formlarda kullanılır. Bu zengin kullanım içinde pek çok yerde Allah’a nispet edilmekte olup bunların bazısında doğrudan Zat-ı ilahiyeye izafe edilir. (Kehf-44, Hac-6-62, Nur-25, Lokman-30) Kur’an’da yüzlerce kez tekrarlanan Hak kavramı Allah’tan başka, Hz. Peygamberin (Bakara-19, Tevbe- 62, Neml- 79) ve dinin (Tevbe- 29, İsra- 81) Hak olduğunu da ortaya koyar. Hak aynı zamanda Kur’an’ın da ismidir. (Bakara- 176, Yunus- 94) Kur’an’da “Hak” kavramının bütün boyutlarıyla ve kuvvetle vurgulandığı yer Yunus suresidir.
Hak – Batıl
Hakk’ın zıddı batıldır. Gerçek dışı ve asılsız anlamına gelir. Bir şey hak ise onun varlık içinde bir yeri ve anlamı vardır; batıl ise anlamsız ve amaçsızdır. O yüzden batıl yok olmaya mahkûmdur. (İsra- 81) Allah’ın yarattığı hiçbir şey batıl değildir. Hakikat, bizatihi hakikat olduğu için güzel; batıl da batıl olduğu için çirkindir.
Hak geldikten sonra batılın ortaya bir şey koyma veya durumu haktan önceki hale geri döndürme gücü asla yoktur. (Sebe- 49)
Hakkın Tecellisi
Bu isim bize bir gerçeklik anlayışımızın olmasını ilham ettiği gibi, etrafımızda olup biten her şey hakkında da gerçekçi olmamızı, her şeye hakkını vermemizi hatırlatır. İbn Arabi’ye göre bu isim kime tecelli ederse o, işlerin hakikatine vakıf olur; asılsız düşünce ve davranışlardan korunur. Artık onun bütün hareketleri hak çerçevesindedir. Hakk’a böylesine tabi olan elbette Hakk’ın himayesinde olur. (Kehf- 44)
İnsanda Hak
Hz. Ali (k.a.v) “Siz önce Hakk’ı tanıyın, sonra haklıyı haksızı ayırt edersiniz.” buyuruyor. Değerli dostlar, Hakk’ı tanımamız için yukarıda da bahsettiğimiz gibi önce duygu ve düşüncelerimiz, sonra fiil ve sıfatlarımızdan hakka ve haksızlığa karşı olumsuz hiçbir fiilimizin olmaması icap eder. Hatta kişi ef’alinde, sıfatlarında ve tüm vücudunda “ben ve benim” diye sahiplendiği her şeyi Hakk’a nispet etmelidir. Kişinin varlık iddiasından arınıp, hiçlik mertebesine ulaşabilmesi için Hak’tan gayrı ne varsa bunların bir tamamından kendisini arındırması gerekir. Nitekim Ehlullah bunun için “Sil süpür masivayı ta tecelli ede Hak / Padişah gelmez saraya hane mamur olmadan” diye bizlere yol gösteriyorlar.
Hakk’ın mütevazi, has kullarının nazarlarında övülmek ve yerilmek bir olmuştur. Bu güzel insanlar, Hakk’a aynadır. Sıkıntı ve genişlik, noksanlık ve kemal, meth ve zem, sevinç ve gam onların yanında birdir. Çünkü birlik makamına kavuşmuş olana, Zat’ın kemalini inkâr ve ikrardan zerre kadar kalbine üzüntü gelmez. O, mir’at-ı Hak olmuştur. Metih ve zemmi, konuşanın kendi sıfatı bilir. Kemal sahibinin kemali ve nakısın noksanı gördüğünü bilir. Bundan dolayı, bunların onun yanında zerre kadar değeri kalmamıştır, ayn-ı Hak olmuştur.
Enver EFE
İstanbul, 15 Ekim 2018