''Sadakat ve İhlas'' kelimelerinin lügat manası itibariyle ne anlama geldiğini arz etmemiz gerekirse; sadakat, doğruluk ve dürüstlük üzerine kurulmuş samimi ve sağlam dostluk, içten bağlılık, gerçek dostluk, kalb doğruluğu, samimiyet ve ihlas anlamlarında kullanılan bir İslam ahlakı terimidir. Doğru olmak, sözünde durmak ve sözünü yerine getirmek anlamına gelen sadakat (sa-da-ga) fiilinden türemiş bir kelimedir. İhlas kelimesi ise bir işi sırf Allah (cc.) için, O'nun rızası için yapmaktır. Kişinin, Rabbinden gayriyi göremez hale gelmesinin, ihlasın en son noktası olduğunu da hatırlatmak isterim.
Allah (cc.) Azhap Suresi Ayet 56’da ''Ben Cin ve İns’leri ancak bana ibadet/kulluk etsinler, beni bilsinler diye yarattım’’ diye buyurmaktadır.
Değerli dostlar; yukarıda arz ettiğimiz ayet-i kerimeyi iyi okuyup, gönül aleminde değerlendirdiğimizde; ''bu aleme niçin geldik, niçin yaratıldık? var oluşumuzun gayesi nedir?'' gibi sorulara muhatap olduğumuza göre yaratılışımızın bir nedeni, bir gayesi olsa gerek. İşte bu amaçlara, bu gayelere ulaşabilmek için, hakikat-i asliyemize ulaşabilmek maksadı ile seçilmişlerden olarak, Sultanımızın sohbetlerine müdahil olmayı ve bu sohbet meclislerinde nefes almayı Rabbim bizlere nasip etti, elhamdülillah. Malumunuz olduğu üzere, bu sohbet meclislerinde aldığımız nefeslerin hesabı bizlere sorulmayacaktır. Sorulursa da sohbet meclislerinde elde ettiğimiz kazançları nerede harcadığımız sorulacaktır. Benliğin için mi harcadın yoksa Rabbin için mi? Böyle bir soruya muhatap olduğumuzda; cevabımız enemiz için soluk almadık olmalıdır. Diğer bir ifade ile Rabbimin arzu ettiği doğrultuda istikamet üzere olmak amacı ile nefes aldığımız ve bu bilinç ile sohbet meclislerine müdahil olduğumuz olmalıdır. Tabi ki maksadımız da bu olmalıdır.
Ayet-i kerime bizlere ayrıca şunu da anlatıyor: Bu aleme, Allah'a (cc.) kul olmak, Allah'a (cc.) ibadet etmek , enemizin esaretinden kurtulmak ve varlığımızın Hakk’ın varlığından ayrı bir varlık olmadığının talimini yapmak için yaratıldık ve onun için buradayız.
İnsan-ı asliyemizin hakikatine vakıf olabilmenin esaslarından sevgi, teslimiyet, sadakat, adanmışlık ve sabır müfredatına olan samimiyetimiz nedir? Bu soru önemlidir. O zaman bu hususların kendimize ait bir müfredat olduğunu düşünerek, bu önemli hususları içerecek ve kendimize not verecek bir karne tanzim etmemiz gerekli olduğunu düşünüyorum. Biz bu müfredatın neresindeyiz?
Değerli dostlar, mütefekirlerimiz tasavvufi açıdan sadakat sözcüğünü bizlere şöye ifade buyurmaktadırlar: Hiç yalan söylemeyen,doğru konuşan, sözünün eri, çok doğrucu olan, hakikati kabul eden, varlığını Hakk’ın varlığında yok eden, münferit olmayan, müstağni olmayan, enesinin esaretinde olmayan, gıybet etmeyen, dedikodu yapmayan, cömert, fedakar, feragat sahibi, vefakar, sabırlı, tevazu sahibi, takva sahibi, Rabbinin arzu ettiği doğrultuda bir kul olan kimselere sadakatlı, sadakat sahibi kimseler diyoruz.
Sadakat; iman edenlerin sıfatı olduğu gibi; Peygamberlikten sonra, şehitlikten önce gelen ikinci büyük manevi makamın adıdır. Sıddık, Hazreti Ebu Bekir’in lakabıdır. Zira çok samimi, sadakatli, daima doğruluk üzere yaratılmış, Allah ve Resulüne çok sadık olan insandır, Hazreti Ebu Bekir.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 01 Ocak 2019