Malumunuz olduğu üzere, ‘’Vahdet’’ birlik manasına gelir, kesret ise çokluk manasına. Bir meyvenin çekirdeğini tefekkür ettiğimizde; çekirdekte Vahdet’in varlığını, yani birliğin varlığını müşahade ederiz. Ayrıca bu vahdet aleminden kesret aleminin zuhur ettiğini, kesret aleminden de vahdetin zuhur ettiğini görürüz. Konuyu daha net anlaşılması için açacak olursak; bir ağaçta görünen onlarca dalın, yüzlerce meyvenin, binlerce yaprağın kesreti ifade ettiğini anlamış oluruz. Ve böylece kesret aleminin vahdetten zuhur ettiğini müşahade etmiş oluruz. Sonsuz yıldızların kaynaştığı sema, yine sonsuz canlıların barındığı yeryüzü, sayısını bilemediğimiz melekler alemi ve daha nice adını bilmediğimiz varlıkların bir tamamı kesreti ifade ederler ve bunların hepsi alem-i vahdetten, Nur-u Muhammediyye’den var olmuşlardır.
“Hiçbir şey yoktur ki onu hamd ile tesbih etmesin.” (Isra 44) ayet-i kerimenin mealinden, her şeyin Allah’ı bildiğini, hamd ile tesbih ettiğini, kainatın ilahi ilminde gerekse şehadet aleminde görünen o çekirdek varlığa “Nur-u Muhammedi” denilmesinden maksat; bütün ilahi isimlerin zuhur mekanının Peygamberimiz (sav.) Efendimiz olması nedeniyle, kainatın yaratılmasının asıl amacı işte budur. Bu hususu şu Hadis-i Kutsi’den daha iyi anlarız. ‘’Levlake levlak lema halaktul eflak” "Sen olmasaydın bu alemleri yaratmazdım" anlamına gelen bu kutsi hadisten, kainatın, Peygamberimiz (sav.) Efendimizin yüzü suyu hürmetine yaratıldığını anlıyoruz.
Peygamberimiz (sav.) Efendimiz'in ''Ben yaratılışta nebilerin ilkiyim, peygamber olarak gönderilme yönünden ise sonuncusuyum.'' hadis-i şerifine atfen, Mutasavvuflar Resul-ü Ekrem'in ruhunun ve nurunun bütün insanlardan, peygamberlerden, hatta meleklerden önce var olduğundan Resulullah Efendimiz insanlığın manevi babası, Hz. Adem (as.) ise insanların maddeten babası olduğunu ifade buyurmuşlardır.
Peygamberimiz (sav.) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde: ''Hz. Adem(as.) henüz çamur ve balçık arasında iken, ben peygamber idim.’’ diye buyurmaktadır. Demek ki O'nun peygamber olarak planlanması, herkesten önce olduğunu anlıyoruz.
Mütefekkirlerin bir diğer ifadeleri ise şöyledir: ''Şu gördüğün büyük aleme, büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, Nur-u Muhammedi o kitabın katibinin kaleminin mürekkebidir. Eğer o alem-i kebir, bir şecere tahayyül edilirse, Nur-ı Muhammedi hem çekirdeği, hem semeresi olur.’’
Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri'nin ‘’İlk yaratılan şey, hakiki Adem ve hakiki insan olan hakikat'ul-Muhammediye’dir.’' diye buyurduğu ifade edilir.
Hüdayi Hazretlerinin bir başka beyanına baktığımızda, ‘’Muhammedi ruh ile nurun bütün insanlardan, peygamberlerden ve meleklerden önce var olduğu, ayrıca Peygamberimizin, insanlığın manevi babası ve enbiyanın imamı olduğunu kabul edilmektedir. Ruhani ve cismani alemdeki mertebeleri, Resulullah'ın şerefli vücudunun ortaya çıkışına kadar devam etmiş olup, bu sebepten dolayı da mübarek vücudu ile görünmesi, diğer peygamberlerin sonuna bırakılmıştır.'' diye buyurduğu ifade edilir.
Sonuç olarak; O, ilk yaratılışta ruh-u Muhammedinin ulviyeti, parlaklığı ve berraklığından dolayı, o ilk çekirdek varlığına Nur-u Muhammedi denilmiş olup, arzın ve semanın yaratılmasının Nur-u Muhammedi çekirdeğinden hasıl olduğunu anlıyoruz.
Bir dua ile yazımızı sonlandıralım inşallah. Allah’ım bizi nurlandır. Aklımızı, kulağımızı, gözümüzü, dilimizi nurlandır. Allah’ım zatının, sıfatının, habibinin yüzü suyu hürmetine, Peygamberimiz (sav.) Efendimizin nuru hürmetine; nurumuzu artır, bize nur ver, bizi nur kıl.
Rabbim cümlemizden razı ve hoşnut olsun.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 08 Ocak 2019