Aşk manevi bir yolculuğun adı olmakla birlikte; Hak aşıklarının dermansız dertlerinin ‘’aşk’’ olduğu buyurulur. Aşkın ana üssü, ana merkezi gönüldür. Mütefekkirlerimiz: ‘’Hekimlerin ilacını bulamadığı, derman olamadığı tek dert, Aşk’tır.’’ diye buyurmaktadırlar. Bu yüzden aşk çaresi olmayan, tedavisi olmayan bir derttir, değerli dostlar.
Aşk öyle bir ateştir ki, yandığı zaman Maşuk’tan başka her şeyi yakar. Mutasavvuflara göre beşeri aşk, ilahi aşkın yeryüzüne yansımasından ibaret olduğunu söylerler. Ve aslında yaşanan her aşk, adım adım yaratıcı aşkına yol almak ve belki de farkında olmadan bu aşk arayışı ile Allah’a yaklaşmaktır. İnsan faniye duyulan aşkta kararlı, vefalı ve de sadık ise; bu dünyasal aşk onu eninde sonunda gerçek sevgiye, ilahi aşka mutlaka götürecektir.
Dervişler ilah-i aşk ile kendilerinden geçip, Allah (cc.)'a kavuştuklarını ve Allah (cc.)'da fani olduklarını; hatta Hallac-ı Mansur gibi dervişler, kendilerini tamamen yok farz edip “Ene’l-Hak” bile derler. Aşık, maşuk ve aşk birbirine kaynaşmıştır. Aşık ölmeden ölmüş, candan geçmiş baştan ayağı gönül yarasının merhemi olmuştur. Can ile cananın perdesi yoktur artık. Kainatı gönül denen noktaya toplamıştır, aşık ile maşuk. Buradan anladığımız ana fikir şu olmalıdır: Aşık bazen maşuk olur, bazen de maşuk aşık olur. Ne mutlu bu halle hallenenlere, mübarek olsun onlara.
Bir kıssa ile yazımıza devam edelim inşallah. Mecnun, Leyla’ya sevgisinden dolayı deli divane olur. Çöllere düşer. Gözleri Leyla’ya benziyor diye, çölde ceylanlarla arkadaş olur. Bir gün bulunduğu yere bir köpek gelir. Kimse ilgilenmezken, Mecnun köpeğe büyük ilgi gösterir. Niye böyle yaptığını sorarlar o da “Siz bilmiyorsunuz, bu köpek Leyla’nın diyarından gelmiştir” der. Öyle bir zaman gelir ki, Leyla’yla bir araya geldiğinde, “Hayır!” der, “Leyla sen değilsin. Sen git, Leyla ki ben Mevla’yı buldum.” der. Böylece kendisindeki mecazî aşk, gerçek aşka dönüşmüştür. Aşk ateşi önce sevilene, sonra da sevene düşermiş. Önce sevilende bir ateş yanmalı ki Pervane onun etrafında dönsün, Pervane o ateşi görsün. Sonra aşkının farkına varsın.
Hak aşığı Yunus Emre Hazretleri: ''İman inanmak değil, inandığın şeye tam bir teslimiyet ile teslim olmaktır. Hayatın tek gayesi vardır; o da aşkı arayıp bulmaktır.'' diye buyurmaktadır. Ayrıca Yunus Emre Hazretlerine “Bana Seni gerek Seni” dedirten de ilahi aşktır, dostlar.
İnsanın dünyasal benliğinden ruhaniyete ve mertebelere ulaşmayı aşkta bulan Mevlana; aşksız geçen ömrü, ömürden saymayıp “Her kim aşk ile yanıp tutuşmamışsa, o uçmayan, kanatsız kuş gibidir vah ona…’’ diye buyurmaktadır.
Merhum Necip Fazıl Kısakürek üstadımıza bir kulak verelim dostlar. ‘’Aşk yaşamın her safhasında bize eşlik edip yoldaş olmakla birlikte, ebedi alemde de yaratıcıya duyulan muhabbet ile bize kapılarını açmaktadır. Ne güzeldir aşkı bu dünyada bulmak, acısını zevk edinmek, avuç açıp dua etmek, yakarmak ve fani aşk ile Yaradan’a yakınlaşmak…’’ der.
Sonuç olarak; ey Hakk’ı arayan kişi, ister onu gör, ister beni. Ben oyum o da ben. Çünkü sevdiğinde yok olan aşık, artık hem aşık, hem de maşuktur...Aşık ile maşuk BİR olmuştur.
Ey Yüce Rabb’im! Bana öyle bir dert ver ki ona asla derman bulunmasın. Aşkın ateşiyle yanıp kül olayım ki başka hiçbir şeyle yanacak bir varlığım kalmasın. AMİN
Rabbim cümlemizden razı ve hoşnut olsun
Mustafa AYALTI
İstanbul, 15 Ocak 2019