Allah (cc.), Bakara Suresi Ayet 165’te ''İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi." diye buyurmaktadır. Bu ayetteki şiddetli sevmekten maksat; AŞK’tır değerli dostlar.
Mevlana Hazretleri aşkı bize şöyle ifade buyurmaktadır: ''Bir insan için gerçek aşk, kendi varlığından geçerek Allah’ta fani olmak, yaratıcıya tam bir gönül bağı ile bağlanmaktır. Gönlünü Allah’a vermiş bir insanın artık kendi benliği kalmamıştır. Bir insan neyi, kimi tutku ile severse bu aşk onun gerçek varlığının ve varoluşunun bir yansımasıdır.’’
Yukarıda arz ettiğimiz ayetten de anlaşılacağı üzere; AŞK, Arapça bir terim olup, aşırı derecede sevmek anlamındadır. Cenab-ı Hak bir Kudsi Hadisinde "Ben gizli bir hazineydim, bilinmekliğimi murat ettim, bu alemi yarattım!" diye buyurmaktadır. İlahi aşkın kaynağının bu Hadis-i Kutsi olduğu bizlere ifade edilmektedir. Çünkü Allah'ı bilmek, Allah’ı tanımak ancak ilah-i aşk ile mümkün olabilmektedir.
Sultanlarımız, tasavvufi manada iki türlü aşkın olduğunu bizlere beyan buyururlar. Birisi mecazi aşk, diğeri hakiki aşktır. Mecazi aşk yani insani aşk, hakiki aşka yani ilahi aşka giden yolda belki de bir tefekkür durağıdır. Mecazi aşk ile hakiki aşk; aşıkla maşuk arasında hissi bir irtibat olup, aynı zamanda Maşuk’a giden bir yolculuktur bir köprüdür.
Hakiki ve mecazi aşk arasındaki farkı anlamak için, maşuk kavramını ilahi ve beşeri olarak iki şekilde ele alabiliriz. Bunlar şem ve pervanedir. Pervane, aşkın ateşinde yanarak canını sevgilisi uğrunda seve seve feda etmesidir. Zira hakiki sevgiliye kavuşabilmek için madde alemindeki bütün varlıklarından ve sevdiklerinden ne varsa hepsinden firar edip, mana alamindeki sevgilisine, sevdiğine vuslat için ulvi bir yolculuğa çıkması gerekmektedir. Aşığın elindeki tek sermayesi vardır oda canıdır. Pervane bu sebeple şem’in ateşinde kendini yakma gayretindedir. Çünkü; amacı, Rabbine vuslattır.
Allah'ı gerçekten seven kişi, O'nun yarattıklarını hiç ayırt etmeden (nebadat, cemadat, hayvanat, insanat) aynı derecede sever. Çünkü; yaratandan ötürü yaratılanı sever de ondan. Bu aşk güzele değil, güzelliğedir değerli dostlar. Varlıklarda tezahür eden Allah'ın sanatını, kudretini, rahmetini, lutfunu ibretle temaşa eder ve herkesi, herşeyi sever. Bu aşka bazen "mecazi aşk"la da ulaşılır. Bundan dolayı "mecazi aşk, gerçek aşkın köprüsüdür" diye ifade edilir.
Merhum Aşık VEYSEL ne de güzel ifade buyurmuş şu dörtlüğünde;
Güzelliğin on para etmez,
Bu bendeki aşk olmasa.
Eğlenecek yer bulamam,
Gönüldeki köşk olmasa.
Vahdet-i vücut felsefesi; Allah (cc.) bilmeyi ve tanımayı aşk yolu ile gerçekleştirmek gayretidir. Çünkü manevi aşk, Allah (cc.)'ın zatına mahsus bir özelliktir. Kainattaki sevginin doruk noktası insandır. O yüzden insan hem sevendir, hem sevilendir. Bu yüzdendir ki, hakikat yocuları aşktan başka hiç bir şeyle meşgul olmazlar, vakitlerini de heder etmezler. Onların bedenleri aşk ile diri kalır, onlar için aşksız yaşamak ölmek demektir. Çünkü aşk, şiddetli sevginin adıdır.
Değerli dostlar; gerçek aşkın ortaya çıkabilmesi için, "Aşık-Maşuk" ikilemine gereksinim duyulmasının nedeni, söz konusu bu iki kavramın ortak noktasının kulun Rabbine, Rabbinin de kuluna kavuşması olarak değerlendirilmektedir. Bu sistemin temel kavramı "Aşk" tır. Tasavvufi düşünce sisteminde aşk, sadece insanı değil, insanı olduğu kadar yaratıcıyı da ilgilendiren bir kavram olarak ele almamız gerekmektedir.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 15 Ocak 2019