Ruhlar aleminde iken insan, maneviyatın semalarında süzülüp yokluğun mekanında, Rabb’inin gönül bahçesinde en güzel gıdaları tadarken, vakti gelince de Yunus Emre Hazretlerinin buyurduğu gibi; “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” der. Peki nerede görünür? Yaratılmış olan her zerrede…
Ney, neden bu kadar acıklı ses çıkartır acaba? İçi oyulmuştur da ondan mı ki acaba? Kişinin bam teline dokunması, zülfü yarine temas etmesi bu sebeptendir, herhalde. İçi yakılmıştır da bu yüzden inim inim inlemektedir. Tıpkı bir insan gibi… Ney anavatanından kopmuştur, gurbettedir, sesi de bu yüzden hüzünlüdür. İnsanoğlu da Rabbinden kopup imtihan için gelmiştir bu iki kapılı hana… İnsanoğlunun hüznü de bu yüzdendir. Anladığımız şudur ki; Ha Ney, ha insan… Ney ve insan, birbirleriyle ilişkilendirilmiş ayrılmaz bir bütündür.
Yukarıdaki paragrafların birinde arz ettiğimiz üzere; neyin içinin boş oluşu benlikten boşalmayı, sarı rengi ise riyazatla cildi sararmış kamil insanı temsil eder. Ancak Mevlana bu sazdan çıkan nağmeleri Ney’e değil, Neyzen’e bağlar ve Ney, iradesini Hakk’a teslim etmiş olarak kamil insan vasfını kazanmış olur. Tıpkı, hakikati asliyesinin arayışı içerisinde olan insana, Rabbi tarafından kevser şarabının sunulmasına müteakip, hakikatine ulaşmasına mâni olan tüm masivalardan temizlenip, Cenab-ı Hakk’a kavuşan insan gibi. İşte Sultanımızın terennümü de böyle bir şeydir.
Bir kıssa ile konumuza devam edelim inşallah. Hz. Davut As. bir gün sazlıktan geçiyormuş. Bu sırada rüzgârın hafif bir esmesiyle ile kamışlar ses vermeye başlamış. Ama ne ses..! Davud As. olduğu yerde kalmış. Bu ses, ilahi bir ses diye düşünmüş. Bir tanesini koparmış dudaklarına götürmüş, başlamış üflemeye. Bundan sonra Allah (cc.) olan aşk ve muhabbetini bu kamışla dile getirmiş. Bu kamış, O’nun elinde kamış olmaktan çıkmış, Davut As. Bu kamışla Rabbine aşk-ı endam arz eder hale gelmiş.
Sonuç olarak Ney’in feryadı, ehli ihvanın feryadıdır. Bu feryadın üzüntü ifade etmesinin yanında; sevgilisine kavuşan insanın, gülüne kavuşan bülbülün, Rabb’ine kavuşma heyecanında olan dervişin bundan duyduğu neşe ile feryat ettiğini arz etmek isterim nacizane. Ney sadece ayrılığı değil, aynı zamanda da kavuşmak için takip edilecek güzergahı da anlatmaktadır. Bu nedenle Mevlana, Ney’in sesini davet kabul etmiştir. Tefekkürlerinize sunacağım bu daveti, şu üç harfte okuyabildiğimiz zaman daha iyi analayabileceğiz. ‘’G E L…!’’
Ney’in Neyzen’e teslim olduğu gibi, Allah cc, bizleri de Rabbine tam teslimiyetle, teslim olanlardan eylesin.
Rabbim hepinizden, hepimizden razı ve hoşnut olsun.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 20 Aralık 2018