Tasavvuf musikisinin vazgeçilmezi olan ve gönlümüzü coşturan ney estrumanını, bendir eşliğinde ilahi gruplarımızdan dinleriz. Ancak bu müzik aletinin ne ifade ettiğini, nereden geldiğini, geçmiş tarihini, ana vatanının nereis olduğunu, bize ne anlatmak istediğini çok da fazla bilmeyiz. İşte bu seferki yazımızın konusu bu. Himmetleriyle arz etmeye çalışacağız, inşallah.
Nacizane olarak amacımız, siz değerli gönül dostu kardeşlerimize Ney’in hikayesine bir pencere açmak, bir kapı aralamaktır. Elbette ki bu kapıdan girebilmek, arzumuza kalmıştır.
Farsçada kamış anlamına gelen NEY; kamıştan imal edilmiş olup, üflenerek çalınan bir musiki aletinin adıdır. Mutasavvuflar, Ney'in hikayesini şöyle anlatırlar bize: Ney, bir zamanlar kendi vatanı olan sazlık veya kamışlık dediğimiz bir bölgede yaşamaktayken, kesilir. Pişsin, olgunlaşsın, içi boşalsın diye gübre yığını içerisinde sabırla ve tahammülle çile çekerek bekleme sürecini tamamlar. Sonunda içi bomboş hale gelir, rengi sararmış şekilde oradan çıkarılır. Daha sonrada üzerine delikler açılır ve Neyzen ağız kısmından üfleyince, kalpleri yakan bir ses ile feryada başlar.
Farsça’da çalmak anlamına gelen “zeden’’ sözcüğünden takı alarak oluşturulan ‘‘ney-zeden’’ kelimesinden bozularak, Ney icracısı anlamında kullanılan kelime, “Neyzen’e’’ dönüşmüştür. Ney çalana, neyzen veya nayi denir.
Ney, iki buçuk oktavlık ses aralığına sahip, tınısı ve kullanımı açısından insan sesine en çok benzeyen enstrümandır. İnsanın ve insanlık hikayesinin anlatılması ve aynı zamanda insanın özünün hatırlatılması bakımından çok müsait bir araç olduğunu bu vesile ile de anlamış oluyoruz.
Değerli dostlar, Ney’in bu feryadı; neyistan veya kamışlık olan asıl vatanından ayrılığının doğurduğu hasretten dolayıdır. Ney nağmeleri ile ötelerin mükemmelliğini, ötelerin güzelliğini terennüm etmektedir. İçi boşalmadan yani fena halini, yokluk ve hiçlik halini elde etmeden, bu hali yaşamadan, neyzene teslim olmadan, ötelerin ötesi olan ruhani nefesini haykıramaz Ney. Aslında Ney’in sesi, aşkın çığlığıdır. Merhum Mutasavvuf Sami Efendi (Ks.), alem-i menamde, ( alem-i mena: uyku alemi, rüya alemi) cennette Tuba Ağacı ile müşerref olduğunu, bu ağacın dallarının Ney sesi gibi bir sesle inlemekte olduğunu ve bu hali ile Allah'ı zikrettiğini nakletmiştir. Mevlana Hz.leri, Ney’in enfüsteki İlahi cezbeyi harekete geçiren bir ilham kaynağı olduğunu beyan eder ve Ney'e aşık olur.
Ney’in feryadı gönüllerin feryadıdır, vatanından ayrılanların üzüntüsünün feryadıdır. Hz. Mevlana’nın Mesnevi'sine “Dinle Ney’den” diye başlaması bu tarihi akışın neticesi olup, Kamışlıktan dervişliğe geçişin sembolü olmakla birlikte, tasavvufi bir hakikat, Batıni bir ilim, zahiri bir alemdir. Tıpkı, bu fani alem bataklığından kurtulup insani asliyesinin arayışına giren insan gibi. Büyüklerimiz: “Ummanlar mürekkep, bütün ağaçlar da kalem olsa; Ney’in ihtiva etmiş olduğu manayı ifade edemezler.” diye buyurmuşlardır.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 20 Aralık 2018