İslam toplumunu oluşturan ailedir. Aile içinde, sosyal toplumda, akrabalarla ilişkimiz sevgi ve kardeşlik bilinci ile yaşanmalıdır. Büyüklerimize annemize ve babamıza hizmetin peygambere hizmet gibi olduğunu kabul ederek atamıza ailemize severek hizmet etmeyi büyük bir fırsat ve lütuf bilmeliyiz. Zira ‘‘Sakın anneye, babaya öf demeyin!’’ diyen dinimiz bunu emrediyor. (Bkz.İsra,23)
Sizler, eşinizin ve çocuğunuzun vekilisiniz. Aynı zamanda onlardan mesulsünüz de. Allah, bizleri nasıl ki namazımızdan ve kulluğumuzdan mesul tutuyorsa çoluk çocuğumuzun kulluğundan da mesul tutuyor.
‘‘Ailene namazı emret, kendinde namaza sabırla devam et!’’ (Bkz. Taha, 132)
'Namaz kılıyor, hacca gidiyor’ diye hiç kimsenin mesuliyeti bitmiyor. Herkes, ailesini Hakk'a yöneltmek için elinden gelen gayreti sarf etmek zorundadır. Ailesine ve çocuğuna merhamet eden, onlara doğru izler oluşturmak zorundadır.
O halde insan, kulluğuna öncelikle çoluk çocuğundan başlayacak. Önce insanı sevdirecek. Allah’ı, Resulullah'ı, Ehlibeyti, Kur’an’ı ve kulluğu sevdirecek. Bunun için de önce çocuğunun Kur’an'a, Resulullah'a muhatap bir şekilde yetişmesi için elinden gelen her şeyi yapacak.
Bizler, bizden öncekilerin yaptığı gibi çocuklarımızı Allah ile korkutmayalım. Bu, yanlış bir davranıştır. Severek, sevdirmeye çalışalım. Elimizden gelen her şeyi yapalım. Yalnız unutmayalım ki hidayet ve muvaffakiyet Allah'tandır.
Müslüman anını, gününü, çağını yaşamalı ki kendini geleceğe hazırlasın. Kendimizi geleceğe hazırlarken, nesillerimizi de onların geleceğine göre şekillendirip hazırlamalıyız. Hz. Ali Efendimiz: ‘‘Çocuklarınızı yaşadığınız çağa göre değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştirin.’’ diye buyurmaktadır. Bizler, sadece çocuklarımızı değil kendimizi de yarınlara göre şekillendirmeli ve hazırlamalıyız.
Çocuklarımızın salih insan olabilmesi, uluslararası alanlarda hizmet edebilecek vasıflara sahip olabilmesi için onları yabancı dil bilen, görgülü, çağdaş, çağı sürükleyen, insanlara önderlik yapabilen bir vasıfta yetiştirmeye gayret etmeliyiz.
Peygamber Efendimiz’in tavsiyesi; çocuklarımız bizim çağımızın insanı değildir. Onlar, kendi çağlarının insanıdır. Onları kendi çağımıza ve görgümüze göre değil, ilerideki ihtiyaçlara göre yetiştirmeye gayret edelim.
Kuran-ı Kerim, evrensel ve ilahi bir kitaptır. Sadece Cenâb-ı Resulullah'a inmemiştir. İlahi emirler, Cenâb-ı Resulullah'ın şahsında bütün insanlığa ve bize inmiş, bize beyan edilmiştir. Bu nedenle herkes, kitabullaha birebir muhatap olmalıdır. Herkes, Cenâb-ı Resulullah'a birebir muhatap olmalıdır.
Kur’an’ın küçük yaşta öğrenilmesi ile büyüdükten sonra öğrenilmesi tabii ki bir değildir. ‘Henüz zamanı var. Nasıl olsa otur dediğimiz zaman oturur, kalk dediğimiz zaman kalkar. ‘Hadi oğlum hadi kızım namaza, sohbete’ dediğimiz zaman gelir’ diye düşünmeyelim. Bu düşünce, bir yere kadar geçerlidir. Çocuklarımız bir yerden sonra, ‘siz gidin benim işim var, ben gelmiyorum’ demeye başlayabilir.
İnşallah çoluk çocuğuyla secde edenlerden olalım. Hakk'a yönelenlerden olalım. Bizler aileysek, aile demek hayatı paylaşmak demekse o zaman yan yana durup farklı yerlere bakmakla ‘bizler aileyiz’ demiş olmamız pek de doğru olmaz herhalde.
Bizler ancak aynı safta durup aynı kıbleye yönelebiliyorsak, bir olabiliyorsak, aile oluruz. Bizler, bir olursak tevhit oluruz. Biz bu birliği burada kurmanın çabasını gösterirken aslında o duygular içerisinde inşa olmuş oluruz.
Feragatimiz, sabrımız, hayırda ısrar edişimiz, kullukta kararlı oluşumuz, tabi bu hiçbir zaman baskı ve dayatmayla olmadan sevgi ile olmak kaydı ile olacak. Hidayeti Hak’tan bileceğiz. ‘‘Sen tebliğ et, sen bildir, biz hidayet etmeden onlar hidayete ulaşamazlar.’’ (Bkz.Kasas,56)
İnsanların bu alemde yaptıklarının karşılığını ahirette yaşayacağına inanıyorsak o halde evladını seven, evladına en güzel miras olarak Allah ve Resulü’nü bıraksın. Servette bırakalım fakat unutmayalım ki en güzel servet, Allah ve Rasulü’nün sevgisidir.
Hayırlı bir evladın hayrına anne ve babasının da hissedar olması, tükenmeyen bir tavaftır. Tabi bu durum, hayrına vesile olduğumuz evlatlar için böyledir. Bir de hidayetine vesile olduğumuz dostlar için böyledir. Aynı şekilde onların kıyamına, rükûsuna, secdesine ve tavafına da hissedar oluruz.
Bu sahaları fazlalaştırmış olmakla beraber, insan belki de kendince ulaşamayacağı bir alîyete ulaşmış olur. Kişi işe öncelikle kendisinden, ailesinden ve aile büyüklerinden başlamalıdır. Sonra yakın akrabalardan, sonra da komşulardan… Bulunduğu ortamlarda daima Hakk’ı ve sabrı tavsiye eden olmalıdır.
Bütün peygamberler, tebliğ etmeye ilk olarak yakınlarından başlamıştır. Bu durum, Cenâb-ı Rasulullah da bile aynı şekilde yaşanmıştır. O zaman bizlerde de aynı şekilde yaşanılması gerekir.
Bizler, bazen çocuklarımızın samimiyetine ve ihlasına güveniyoruz. Tabii ki güveneceğiz. Fakat biz zamanı, onların işleme ve eğilme vaktini kaçırırsak onları bir daha elimize geçiremeyiz.
Ali BEKTAŞ
İstanbul, 26 Mart 2019