Değerli dostlar, yazımızı dikkatlerinize daha etkin kılabilmek adına, iki bölüm halinde sunulmasının daha uygun olacağı mütaala edilmiştir.
Allah (cc.) Bakara Suresi, Ayet 186’da buyuruyor ki "Şayet kullarım, sana Benden sordularsa, gerçekten Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde, onlar da Benim davetime koşsunlar ve Bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler." diye buyurmaktadır.
Arz ettiğimiz ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere dua; ‘‘çağırmak, seslenmek, istemek’’ manalarına geldiği gibi, İslami lütaratürde bahsedildiği üzere ‘’kulun Allah’a iman ve teslimiyetini, O’nun sınırsız kudreti karşısında kendi yetersizliğini O’na arzedip lütuf ve yardımını dilemesi” anlamında kullandığımız güzel bir kelamdır dua.
Kulluğun alameti, ibadetin özü; tövbe ve duadır. Elbette burada tövbeye de bir parentez açmamız gerekmektedir. Tövbe Arapça bir kelime olup geri dönme anlamındadır. Allah’tan uzaklaştıran, şeytana yaklaştıran yoldan geri dönme manasında kullanılmaktadır. Özetleyecek olursak tövbe, asliyetine geri dönmektir, dostlar.
Duanın en önemli esaslarından birisi, temiz bir kalp ile dua etmektir. Gönlün temizlenmesi ancak nasuh tövbesi ile olabileceği zihinlerimize kazınmış olmalıdır. Çünkü; tövbe pişmanlıktır, nedamet duymaktır.
Değerli dostlar, dua ile başlayıp dua ile biten yüce kitabımızdan yola çıkarak dua; insanın kendi eksikliğini görmesi, Rabbinin zenginlik, lütuf ve inayetine sığınmasıdır.
Kul duasında bir yandan saygı, övgü, şükran duygusu ve ifadesi ile yüce Allah’ı anar; bir yandan da O’na ihtiyacını, maddi ve manevi istek ve arzularını arzeder.
Bazen duamızda Yüce Rabbimizden bir şey istemez; verdiklerine şükrederiz, hatta şükürden aciz olduğumuzu itiraf ederek veya yalnızca Rabbimize tazim ve ubudiyetimizi arz edip sırf O’nu anmak için dua ederiz.
Bazen bizden şöyle bir hal zuhur eder: Taleplerimizin Allah (cc.) malum olduğunu düşünerek, ayrıca istekte bulunmayı edebe aykırı buluruz. Bazen ihtiyacımızı dile getirmeyi, dilekte bulunmayı bir kulluk edebi sayarız. Bazen dua edenin de dua edilenin de kim olduğunu, O’ndan ayrı olmadığımızın tefekküründe oluruz. İşte dua böyle bir şey…
Dua hem söz ile, hem hal dili ile yapılır. Dua, sözsüz de olabilir. Bazen tek kelime bile etmeden, akan iki damla gözyaşı veya kalbin şükran duygusuyla dolup taşması saatlerce yapılan sözlü dualardan daha değerli ve makbul olabilir.
Kur’an-ı Kerim dua suresi ile başlar, dua suresi ile biter. Yani hem başı hem de sonu dua ayetidir. İlk sure -Fatiha Suresi- mükemmel bir dua suresidir. Allah’ın şefkat ve merhametinin genişliğini, mutlak hükümranlığını, kulun Allah’a itaat ve bağlılığı ile en çok ihtiyaç duyduğu hidayetle ilgili dileklerini bu surede buluruz. Bu sebeple Fatiha’yı namazların her rekatında okunduğumuz gibi, namaz dışındaki dualarımızda da en çok okuduğumuz suredir. Muavvizeteyn olarak adlandırılan Kur’an’ın, son iki suresi de birer duadır. Bunların dışında da Kur’an’ı Azimüşşan’da üç yüz civarında dua ayeti mevcuttur.
Dua, kulun Rabbiyle iletişime geçtiği an olması nedeniyle dua adabı tasavvufta önemli bir yer almaktadır. Bu adabı adeta özetleyen bir ayette “Rabbinize yakarışla ve sessizce dua ediniz!” diye buyurulmuştur. (Bkz. A‘raf, 55). İşte bu yüzden laubali bir şekilde dua etmenin doğru olmayacağını biz anlatıyor bu ayet.
Dua kulluk alametidir. Kulun, kendisine şah damarından daha yakın olan Rabbiyle dertleşmesidir, Rabbiyle konuşmasıdır.
Bu sebepten dolayıdır ki Rabbinin kulu ile konuşmasına vahiy; kulun Rabbi ile konuşmasına ise dua diyoruz.
Mustafa AYALTI
Akçay, 10 Haziran 2018