Müşahede kişinin kendi fenasıyla eşyanın hakikatını idrak etmesi, masivadan soyutlanması demek; her zaman Hakk’ı görmesi anlamındadır. Hz. Ali: ‘‘Müşahede gözün görmesi değil kalbin görmesidir.’’ Mütefekkirler: ‘’Arif olanın gönlünde öyle bir ayna vardır ki, ne zaman ona baksa Rabbini görür.” diye buyurmuşlardır.
Cüneyd-i Bağdadi (k.s): ‘‘Arif toprak gibi olacak, insanların iyisi de kötüsü de onu çiğneyecek. Bulut gibi olacak, her şeyi gölgelendirecek. Yağmur gibi olacak, sevdiğini de sevmediğinide sulayacak hava gibi olacak, herkes onu teneffüs edecek. Ancak böyle olan bir kimse arif olabilir.” diye buyurmuştur.
Arif-i Billah’a; “Rabbini ne ile tanıdın?” diye sorulmuş. O’da: ‘‘Rabbimi Rabbim ile tanıdım, Rabbim olmasaydı Rabbimi tanıyamazdım.” demistir. Burada tanımak, marifet demektir.
"Mutmainne"de "ilmel yakin" hâsıl olur. Bu, "Radiye"de "aynel yakin"e döner. "Mardiye"de "Hakkel yakin" hasıl olur ve işte bu kimse "Arif-i billah" dır. İlahi sıfatlarla sıfatlanmıştır.
Sonuç olarak; benlikten sıyrılıp, Hakk kapısının eşiğinde daim niyazda olan, rıza üzere nefsine arif olan, her tecelliyi Hak'la bilip, Hak'la idrak etmeye çalışan, Hak yolunun hakkını vermek üzere; azimle gayret gösteren, malını, mülkünü, varlığını, sevgilisi uğruna sarf eden, bütün benliklerinden geçip, Rabb’ini bulan, marifet ve Hakk'a kurbiyyet kapısının eşiği olan Arifibillah’lara ne mutlu. Böyle bir Arifin gönlü sürur ile ruhu da huzur ile doludur değil mi dostlar?
Rabbim cümlemizi ariflerin arasında, her daim huzurunda hazır ve nazır olmayı bizlere nasip etsin.
Rabbim, cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 01 Ocak 2019