Arif veya arif-i billah sözcüğünün lügat manası yönü ile ne anlam ifade ettiğini anlayarak yazımıza başlayalım inşallah.
Allah (cc.)'dan başkasının sevgisini gönlünden çıkaran, Rabbinin rızasını kazanmış ve Hakk’ı, hakkı ile bilen, sabırlı ve mütehammil veli kimselere arif veya arif-i billah denilmektedir.
İnsani asliyesinin arayışı içerisinde olan bir kimsenin ulaşması gerektiği mertebe olan ariflik ahlakını; Allah (cc.), kulları üzerinde görmek istediği çok önemli ahlaki değerlerinden biridir. Arif kimse, varlığını ve canını mevlasına adamış, benim dediği her şeyini Rabbine verip, kendi benliğini aradan çıkarmıştır. Bu suretle Yakin’lik mertebelerine ermiş, Rabbine Hakkel yakın olarak kavuşmuştur. Arifin kalbine marifet nuru indiği andan itibaren, Arif’de dünyaya ait hiçbir arzu ve istek kalmamıştır.
Arif odur ki; hiçbir dünya nimeti ve faaliyeti onu Rabbi ile meşgul olmaktan asla alıkoyamaz ve bir an bile Rabbinin huzurundan ayrılıp gafil olamaz. Arif odur ki; kendisi susar, Hak onun sırlarından konuşur. Arif odur ki; hiçbir şeye asla üzülmez, her ne tecelliyat yaşarsa yaşasın hep sevinçlidir. Çünkü varlığını Hakk’a isnat etmiş, kainatta O’ndan başka bir şey görmez.
Arif-i billah’lar öyle kimseledir ki; sevgisiyle, teslimiyeti ile, sadakatı ile, adanmışlığı ile sabrı ile Rabbine rapt olmuş, bir an olsun bile Rabbinin huzurundan ayrılmamış kimselerdir onlar.
Peygamberimiz (sav.) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde: ‘‘Dünyada muhakkak bir cennet vardır. O’nu bulan kimsede cennet arzusu kalmaz. O cennet de marifetullahdır.’’ diye buyurmuşlardır. Bu hadis-i şeriften anladığımız şu olmalıdır değerli dostlar. Arif olan kimseler, nefsini razı etmiş nefs-i marziye mertebesine ulaşmış Rabbinden razı, Rabbi de ondan razı olarak, Rabbine dönmüş kimselerdir onlar. Çünkü onlar, Hakkel yakin mertebesindedir artık.
Kötülüğü emreden nefsinden, nefsini razı eden yani nefsini tezkiye eden bir hale gelerek, gönlünün nurlanması neticesinde, marifetullah ve muhabbetullah arşına çıkan bir arifi, hiçbir şey Cenab-ı Hakk’tan alıkoyamaz. Böyle bir arif hiçbir zaman gaflete düşemez. Çünkü o daima tefekkür halindedir, daima masivadan müstağni ve Hak ile meşguldür.
Cenab-ı Hakk’ın marifeti ile aziz olan arif, malayani şeylerle kendini meşgul etmez. Evet, arif olan kişi her şeyde rahmet-i İlahiyyenin izini ve tecellilerini gördüğünden hiçbir dünyevi bela, keder, meşakkat, hüzün ve sıkıntı onu mükadder ve mahzun etmez. (Bakara-38) İmanı, teslim ve tevekkülü, marifet ve muhabbeti ona kafidir.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 01 Ocak 2019