Değerli dostlar; hazarat-ı hams, tasavvufta mutlak varlığın açığa (zuhura) çıkmasının beş mertebesini ifade etmek için kullanılan bir terimdir.
Muhittin Arabi’ye göre; Allah (c.c.)’ın isim, sıfat ve fiillerinin tecellileri sonsuz olduğu gibi, bunların mazharı olan kâinat da sonsuzdur. Allah (c.c.) her an zuhur ve tecelli halinde olduğundan, bu zuhur ve tecelliler tekrar etmemektedir. Kâinat, her an yeni bir tecelli ve yeni bir yaratılış durumundadır. “O her an başka şandadır.” ayeti, O her an yeni tecelliler ile zuhur etmektedir şeklinde yorumlanabilir. (bkz. Rahman, 29)
Ehlullah, bu tecellileri hazarat-ı hamse adını verdikleri beş mertebeleri şu şekilde toplamıştır: 1- Gayb-ı mutlak, 2- Gayb-ı izafi, 3- Tecelliyi sani veya Hz. misal, 4- Şehadet-i mutlak, 5- Âlem-i insan.
1- Gayb-ı mutlak: Bu, Allah (cc)’ın ahadiyetidir ki O Allah henüz gayb alemindedir. İsim ve sıfatları henüz tecelli etmemiştir. O, kendi Zat’ı ile kendi Zat’ına şahittir. Gayb-i amadır. Ve bunu İhlâs suresi ile tasdik eder. Hz. Ali (k.a.v), ‘Allah (c.c.) öyle bir haldedir ki O’nunla beraber hiçbir şey yoktu’ hadisini işitince ‘‘Şu anda yine öyle!” diye buyurmuştur.
2- Gayb-ı izafi: “Ben bir gizli hazine idim, bilinmekliğimi murat ettim” Bu makama rububiyet makamı denmekle birlikte, hakikat-ı Muhammed-i, makam-ı ceberrut, ruh-u izafi, kitab-ul mübin diye birçok isimler de verilmiştir. Kitab-ı mübin de yazılı olan her şey bu mertebede şekillenmeye başlar.
3- Tecelliyi sani: Burası melekül âlemidir. Hayal âlemi, misal âlemi de denilir. İkinci tecellidir. Yani Ehad olan Allah (c.c.) Muhammedi nur ile tecelli etti. Buradaki ikiden maksat; bir’in ikisidir. Ehad olan ismin ortasına “mim” koyarsanız “Ahmet” olur. Bu demektir ki Allah (c.c.)’ın bütün esma ve sıfat zenginliği nur-u Muhammet’ten tecelli etmeye başlamıştır.
4- Şehadet-i mutlak: Şahitlik, mülk, his, felek ve anasır âlemi de denir. Dört anasır (toprak, hava, ateş, su) bu mutlakıyette tecelli edip vücut bulur ve bir bedene yerleşir. Buradan murat; madenler, bitkiler ve hayvanattır. ‘‘Bilinmekliğimi murat ettim’’ hadisine göre Zat-ı ilahi coşarak şehadet âlemini meydana getirdi. Bu Allah (c.c.)’ın ‘‘kün!’’ emri ile vücut bulup meydana gelir.
5- Âlem-i insani: Burada anlatılan insandan murat; İnsan-ı Kâmildir. Yukarı da sözü geçen hazarat âlemlerin hepsini İnsan-ı Kâmil kapsar, benliğinde toplar. İnsan-ı Kâmil cem edip birleştirici özelliğe sahiptir. İsmi Azam’dır. İsmi Azam nasıl bütün isimleri kendinde toplar ise İnsan-ı Kâmilde onun gibi mülk, meleküt, ceberut ve lâhut âlemlerini toplar. Zahirde olsun, batında olsun İnsan-ı Kâmilin kuşatmadığı hiçbir makam yoktur. Zati olan bir sirayet ile hepsinde hükmünü geçirir. Her ne olursa olsun O’nda ayni ile zuhur eder. Nitekim Hz. Ali (k.a.v): ”Ey insan! Sen kendini küçük sanma, sende nice âlemler vardır!” diye buyurmuşlardır. Yani İnsan-ı kâmil on sekiz bin âlemi, on sekiz bin gözle seyreder ve bu hal ehline malumdur.
Değerli dostlar, özetleyecek olursak; o olgunluğa gelerek cemal-i vahdet müşahedesine erişen kimseler, Hakk’ın gizli hazinesine olan Zat’ından, hazarat-ı hamse denilen beş derecede aşikârlaşma âlemlerini; su, toprak, hava, ateş, maden, nebat ve hayvan âlemlerini dolaşarak, eşyanın nasıl aşikâr olduğunu görür. Bu âlemlerin her birinin iktizasına göre gördükleri her nakış ve surette nice esma ve sıfatın sırlarının aşikâr olduğunu bilir.
Her şekil ve suret, bir esma sıfatının sırrını meydana koymaktadır. Bu esma ve sıfatların cümlesinde Allah (c.c.)’ın aşikârlaşmamış olan gizli hazinesindeki Zati varlığı aşikâr olarak görünmekte ve her anda bir şan ile bilinmektedir. Bilinmesine olan muhabbet-i Zatiyyesi, o zaman nasıl ise şimdi de halâ öyledir.
O gizli hazineden eşyanın nasıl meydana geldiğini, her nakış ve suretin nice esrar aşikâr ettiğini görerek bilmek Allah (c.c.)’ı bilmektir. Zaten mahlûkun halk olunmasındaki muhabbet-i Zatiyenin iktizası da budur.
Enver EFE
İstanbul, 25 Aralık 2017