Alvarlı efe Hazretleri olarak tanınan, Erzurumlu Alvarlı Muhammed Lütfi Efe hazretlerinin bir dörtlüğü ile başlayalım yazımıza inşallah.
Aşık der incitenden,
İncinme incitenden,
Kemâlde noksan imiş,
İncinen incitenden.
Gerek günlük yaşantımızda gerekse yol ve erkanımızdaki yaşantımızda olsun yazımıza konu olan incinmek ve incitmek veya incinmemek ve incitmemek konusunun hayatımızda çok önemli bir yer aldığını Alvarlı Efe Hazretlerinin yukarıda arz ettiğimiz dörtlüğünden daha iyi anlıyoruz.
Güzel ahlak üzere kurulan dinimizde, incinmemek ve incitmemek konusunun ana ögesini teşkil eden esas ''hoşgörüdür’’. Hoşgörünün, sözlük anlamı her şeyi anlayışla karşılamaktır. Hoşgörüyü; her şeyi hoş görme halidir, diye de ifade etmemiz mümkün.
Hoşgörünün sonucu hiçliktir. Hiç olmak ise ne büyük mertebedir! Hiçlik demek hep var olmak, her şey ile bir olmak demektir. Her şey olmak demektir.
Üstadımızın da buyurduğu gibi;
Bak şu çeşmenin taşına su içmeye tası yok,
Kırma kimsenin kalbini, yapacak ustası yok.
Konu gönül yıkma ya da gönül yıkmama üzerine olunca Yunus Emre Hazretlerinin de buyurduğu gibi;
Bir kez gönül yıktın ise, o kıldığın namaz değil,
Yetmiş iki millet dahî, elin yüzün yumaz değil.
Burdan şunu anlıyoruz ki Yunus Emre Hazretleri, kalp kırma eylemini, dinimizde en önemli ibadet olan namazın bile kabul olmama nedeni olarak görmüştür.
İnsan kalbi latif, dolayısıyla da kırılgan bir yapıya sahiptir. Kalp, Cenab-ı Hakk’ın nazargahı ve insandaki ilahi tecellilerin yansıma mahallidir. Öyleyse beyt-i Huda olan bu gönül mahallini daima temiz tutmak gerekir. Bu nedenle büyüklerimiz: ''Gönül yıkmak, Kabe’yi yıkmaktan daha büyük bir vebaldir.'' diye buyururlar.
İnsan gülden naziktir, taştan da sert olmasına rağmen yine de kırmaya ve kırılmaya müsait bir yapıya sahiptir. Tüm bu kırılma ve kırmalar ne zaman yaşanır? Kişi, aslına rücu etmediği zaman...
Hepimizin bildiği Leyla ve Kays’ın (Mecnun) bir kıssası ile yazımıza devam edelim. Kays, Leyla'ya aşıkmış. Leyla ise beyin kızıymış. Kays da onların yanında çalışan bir işçi. Leyla bir gün bütün işçilere yemek dağıtıyormuş. Sıra Kays’a gelince kepçenin arkasıyla Kays’ın çanağına hafifçe vurmuş ve yemek vermemiş. Kays, bu muameleden mest olarak sarhoş olmuş. Yanındakiler: ''Sen deli misin? Seni sevseydi bol bol yemek verirdi. Bu nasıl sevgi?'' demişler. Kays onlara şu cevabı vermiş: “Bana da sizin gibi mi davransaydı?” Gerçek aşık için sevgilisinden gelen sefa da cefa da birdir.
İNCİNME, İNCİNSEN DE İNCİTME... Kalp kırmama konusundaki bir başka incelik de Alvarlı Efe Hazretlerinin de buyurduğu üzere ''incinmemektir.'' Evet, kırmamak kadar kırılmamak, incitmemek kadar incinmemek de önemlidir. Hatta kişinin kendisine yapılanlar karşısında sabretmesi ve öfkesini yutması, çok üstün bir haslet ve olgunluk örneğidir.
Efendilerimiz, sultanlarımız, Kerim Kktabımızda zikrolunan ''Kalb-i Selim'' ifadesini, gerek sohbetlerimizde gerekse eserlerimizde; incitmeyen ve incinmeyen kalb olarak bizlere açıklamışlardır. İncinmemek incitmemekten daha zordur, diye buyurmaktadır.
O zaman aklımıza şöyle bir soru gelebilir: ''Acaba selim kalp nedir, nasıl elde edilir?''
Sultanlarımız, Kalb-i Selim-i bize şöyle ifade buyurmaktadırlar: ''İçinde dünyaya veya fani değerlere ait bir tutku taşımayan, içinde Allah’tan başkasına yer olmayan ve yaratılışındaki halini kaybetmemiş veya kaybettiği değerlerini yeniden elde etmiş, tövbe ile temizlenmiş, Allah’ın zikrinin nuru ile aydınlanmış, güzel ahlakla süslenmiş kalbe, kalb-i selim'' denir. Selim kalp; inkar ve isyan kirlerinden temizlenmiş, Allah ve Resulü’nün bildirdiği hakikatlere şüphe etmeyen, içi ilahi sevgi ve huzur ile dolu, Rabbinin rızasından başka bir derdi olmayan kalptir. Selim bir kalp, Rabbinin nuru ve aşkıyla dirilmiştir. Temizdir, sıhhatlidir, huzurludur. İşte böyle bir kalp, ne incinir ne de incitir.
"Kalp kırmak; Kabe'yi 70 kere yıkmaktan daha büyük günahtır." (Hadis-i Şerif)
İncinsen de incitme (Hacı Bektaşı Veli)
Mustafa AYALTI
Akçay, 20 Eylül 2017