Allah (c.c.), ilahi hüviyetini Hadid Suresi 3'ncü ayetinde bizlere şöyle buyuruyor: “Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın (bâtınu) ve huve bi kulli şey’in alîm(alîmun).’’ Ayet mealen: “O (ilahi hüviyetiyle) evveldir, ahirdir, zahirdir, batındır ve O ilahi hüviyetiyle her şeyi bilicidir.” diye bizlere buyurmaktadır.
Bir hadis-i şerifte: “Allah, Adem’i kendi suretinde yarattı.” diye buyurulmaktadır. Allah'ın (c.c.), Hadid Suresi 3'üncü ayetinde bahse konu olan dört eylemi yani evvel, ahir, zahir, batın vasıflarını insanda tecelli edip açığa çıkardığını bu hadis-i şeriften anlıyoruz.
Zahir ve batın sözcüğünden yola çıkarak zahir sureti, batın ise sireti ifade etmektedir. Suret sözcüğünü, ilm-i hakikat bağlamında incelediğimizde dört terkipten oluştuğunu görüyoruz. Bunlar hava, su, toprak ve ateştir. Bu dört terkip, tabiat aleminin aslı olduğu gibi suretimizin yani beden varlığımızın diğer bir ifade ile cesed varlığımızın da aslıdır.
Siret ise manevi vücudumuzun beş hasleti olan hafa, ruh, nefs, kalb ve sırdır. Bu beş hasleti incelediğimizde bu hasletlerin insanın hakikati olduğunu görüyoruz. Bu hasletler, her insanda potansiyel olarak mevcuttur. Bu hasletler, ehl-i ihvanda, hak dostlarında ise aktif ve faaldir. Bu itibarla fenafillah mertebesinde, hakikat-i asliyesine vuslat eden kimseler, kendisine ait bir varlığın olmadığının arifidir. Gerek beden varlığı, gerekse siret varlığı Hakk’ın zuhurundan başka bir şey değildir. Çünkü tabiatın aslı olan hava, su, toprak ve ateş, Hakk’ın tecellisi olduğu gibi; hafa, ruh, nefs, kalb ve sır da Cenab-ı Hakk’ın açığa çıkıp göründüğü mertebeleridir.
Fani alemden bakıldığında insanın zahiri dünyası kendi bedenidir, maddi vücududur. İnsanın birde manevi vücud kimliği vardır ki en bariz özelliği de budur. Maddi vücudu beden olarak “zahir”i, manevi vücudu ise “batın”i özelliğini taşır. Batıni özelliği oluşturan “nefsi natıka”dır (konuşan-idrak eden nefis). Nefsi natıka “insani ruh” özelliği taşır. Nefsi natıka yani insani ruh, zahir beden üzerinde hakimiyetini sağladığında, suret yani zahir olarak insan özelliği taşır. Siret yani batıni olarak insan özelliği taşır. Hayvani ruh, yaşantısı gereği bir insana hakim ise suret olarak insan da olsa, o kişi siretinde yani batınında hayvani özellikleri taşır. Özet olarak, bir insanı tarif etmemiz gerekirse 'surette insan olan, sirette de insandır' diye tarif etmemiz mümkündür.
Makamat-ı tevhidin arifi olan bir kimse, gerek mana gerekse de suret itibariyle varlığını oluşturan hasletlerin Hakk’a ait olduğunu anlar ve cehaletiyle kendisine nispet ettiği vücud varlığından kurtulup Hakk’a rücu ederse ''hayvani ruh’’ taşıyıcı özelliğinden kurtulmuş olur
Suret dediğimiz beden varlığımızın mahiyeti topraktır. Siret bedenden ayrıldığında, beden yine toprağa dönerek toprak olur. Bu itibarla kulun bedeni, bu aleme ait siretinin elbisesidir. Hakk’ın sureti olan sıfat-ı subutiyesi, siretimiz ve asli vücudumuzdur. Asıl dediğimiz siretimiz, asla fena bulmaz ve yok olmaz. Fena bulup yok olan et kemikten ibaret olan bedenimizdir, suretimizdir.
Seven, sevdiğinde bitmez tükenmez bir muhabbet bulmalı. Onu suretinde değil, siretinde okumalıdır.
Kays’ın çöl kızı Leyla’ya sevdalanışı, bir gönül yangınıdır. “Bu kara kıza nasıl böyle sevdalandın?” diyenlere “Ona benim gözlerimle baktınız mı?” diyen Kays, Leyla’nın gönlünde gördüğü gülü suretinde de görmeye başlamıştır. Leyla’ya kavuşamayan çöllerin mecnunu Kays, bir süre sonra gülde değil gülün sahibinde, aşkta değil aşkın sahibinde bulur kendini. Zira her aşk gönülleri yaratan, gönüllerin Sultanı Rahman’ın aşkıyla beslenir.
Sevilen, sevenin gözünde ahsen ve latiftir. Gönlün aynasında süslenen her maşuk, aşığın gözlerinin gördüğü yegane güzelliktedir. Her yüzü ‘‘en güzel’’ görecek olan bir yüreğin varlığı insanda var olduğu mutlaktır.
Sonuç olarak; suret-i Rahman'ı, Allah’ın rahmetinin en parlak aynası ve en güzel tecellisi diye ifade edebiliriz. Siret-i Rahman ise; arif-i Billah mertebesine erişmiş yani benliğinden ve bütün masivalardan kurtulmuş, Rabbinin nazargah-ı ve Allah (c.c.)'ın mihman olduğu yerdir. Sorumluluğumuz ise ''gönül evimizi’’ temiz tutmaktır.
Rabbim bizleri, tüm masvalardan kurtarsın ve arif-i billah mertebesine eriştirsin.
Rabbim cümlemizin suretinin, siretimizin aynası olmasını nasip etsin.
Rabbim, cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Mustafa AYALTI
Akçay, 25 Eylül 2017