Yazımıza Allah (cc.)’ın Bakara Suresi, Ayet 277’de buyurduğu bir ayet-i kerimesi ile başlayalım inşallah. Ayet-i kerimede ‘‘Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekatı verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.’’ diye buyrulmaktadır.
Salih amel; iyi, güzel ve faydalı ameller icra ederek, Allah (cc.)’ın rızasına mazhar olabilmek adına, Rabbimizin hoşnut olmadığı amellerden uzak durup iman ile, iyi niyet ile, sadakatla, samimiyetle tam bir teslimiyetle hakikikatimize ulaşmak için çıktığımız yolculuğun adıdır. "Amel" iş manasına; "salih" ise elverişli, yararlı, iyilik sahibi, dürüst anlamlarına gelmektedir.
İmanı sağlamlaştıran ve onu çepeçevre sararak koruyanın salih amel olduğunu, ve amel-i salih olmayan bir kimsenin imanının gerçekçi olamayacağı bizlere ifade edilmektedir değerli dostlar. Amel-i salih kavramı ile ilgili olarak, Allah (cc.) Kur'an-ı Kerim'inde doksan küsür yerde ayetleri ile direkt veya endirekt olarak bizlere uyarılar yapmaktadır.
Salih amelden bahsedilen ayetlerde, genellikle önce imandan, sonrada salih amelden bahsedilmektedir. Ayetler genellikle "iman edip salih amel işleyenler..." şeklinde başlar. Bundan da anlaşılan odur ki; iman ile amel, birbirinden ayrılmayan bir bütünün parçası gibidir. İman olmadan güzel davranışların hiçbir önemi olmadığı gibi, salih amel olmadan da kuru bir imanın tadı tuzu olmaz. Rabbine iman eden bir kişi, imanını salih amellerle bütünleştirerek, dünya ve ahiret yaşamına bağlı olarak, bütün davranışlarını ve yaşam biçimini, Rabbinin hoşnutluğu içerisinde yapması gerekmektedir.
İman ederek amel-i salih bir kul olabilme gayretinde olan bir kimse, tıpkı Asr Suresi 1- 3 ayetlerinde olduğu gibi iman etmelidir. Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'inde kurtuluşa erme gayretinde olan kimseleri şöyle tanımlıyor: "Asr'a yemin olsun ki hiç şüphesiz insan hüsrandadır. Ancak iman edip salih amel işleyenler ile birbirlerine Hakk’ı ve sabrı tavsiye edenler müstesna." Bu ayetten, iman ile amel-i salih arasında ayrılmaz bir münasebet ve birbibirinin hakikatini kuvvetlendiren bir rabıta var olduğunu anlıyıruz.
Bu arada hayırlı evlad olmak da amel-i salihden sayılmıştır. Hayırlı evlad yetiştirmek zamanımızda müslümanlar için hayli önem arzeden bir meseledir. Resulullah (s.a.v) Efendimiz: "İnsan ölünce ameli kesilir (amel defteri kapanır). Ancak üç şey müstesna (onlar yazılmaya devam eder)’’ diye buyurur. Üç şeyden birisi hayırlı bir evlat bırakmaktır. Bu hadis-i şeriften anladığımız şudur ki iman eden ve salih amel sahibi olan evlatlar yetiştirmemiz, peşimizden hayır dua edecek bir evlat bırakmamız önemli görevlerimizden başında gelir.
Bunun aksine, makbul olmayan çocuklara "amel-i gayr-i salih" denilmektedir. Hz. Nuh (as.) kendisine isyan edip gemiye binmediği için sularda boğulan oğlunu tufandan sonra yeniden Allah'tan isteyince, Allah (cc.) cevaben "Ey Nuh, o, senin ailenden değildir. Çünkü o, amel-i gayri salih (salih olmayan bir amel) sahibidir..." diye buyurdu. (Hud-46)
Eğer bir gönülde iman tekamül etmişse, imanın gerektirdiği haller, yavaş yavaş ve kendiliğinden tezahür etmeye başlar. Çünkü iman, sadece dil ile ikrar edip monoton bir hayat tarzını benimsemek demek değildir. Bilakis dil ile ikrarın yanında, kalp ile tastik etmek en önemlisidir. İslam litaratüründe sözü edilen iman; salih amellerle tamam olan bir imandır.
İmanın, müminin enfüsünden afakına aksetmesi gerekir. İman, güneşten uzak, kapalı bir kutuda yetiştirilmeye çalışılan çiçek misali, sadece kişinin iç dünyasında gizlenip kalamaz. Böyle bir iman yok olmaya mahkum veya ölüme terk edilmiş demektir. O, ancak salih ameller ile beslendikçe kuvvet kazanır ve hayat bulur. "Kim salih amel işlerse lehine, kim kötü amel işlerse aleyhinedir. " (Fussilet-46)
Sonuç olarak; iman edip amel-i salih bir kul hüvviyetine kavuşan bir kimse hiç kuşkusuz Rabbinin arzu ettiği doğrultuda istikamet üzeredir.
Vicdanımızın ziyası, tefekkürümüzün meşalesi olan iman; öyle bir nur, öyle bir saadettir ki ruh ancak onunla mutmain olur, onunla huzur bulur. Öyle bir kuvvettir ki, insan o kuvvetle her musibete ve her elim hadiseye karşı son derece mukavemetlidir. İman insanı, Cenab-ı Hakk’a intisap ettiren, onu kul olmanın şerefine erdiren ve rızasına ulaştıran mukaddes bir rabıtadır. İmanın tacı amel-i salih yerine getirilmeden kalbin selametinden, temizliğinden, paklığından bahsedemeyiz. Nasıl ki dünyada bedensiz ruhun kaim olması düşünülemez, salih amelsiz de kamil bir imandan bahsedilemez.
Rabbim bizleri salih amel işleyerek Rabbinin hoşnutluğuna mazhar olanlardan eylesin.
Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Mustafa AYALTI
Akçay, 20 Ağustos 2017