Teslimiyet; sözlük manası itibariyle teslim olmak, boyun eğmek ve başa gelen tecellileri itirazsız kabul etmek, sabır göstermek anlamındadır. Teslimiyet; Rabbimizin lütfu keremi olup en üst seviyede himmet, sevgi ve iman işidir. Kulun maneviyattaki derecesinin, teslimiyeti ile doğru orantılı olduğunu da unutmayalım inşallah.
İslam’ı kabul etmiş kişiye Müslüman denir. ‘‘Müslüman’’ kelimesinin lügat manası “teslim olan” anlamındadır. İslam elbisesini giymiş birisi otomatik olarak alemlerin Rabbine teslimiyetini arz etmiş demektir. Allah cc. Bakara Suresi Ayet 112’de ‘‘Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.’’ diye buyurmaktadır.
Kul, Rabbine muhabbet ve teslimiyetle bağlanırsa maksadına ulaşmış olur. Teslimiyet, yol ve erkanımızın esas kaidelerinden biridir. Bir ehli ihvanın olmazsa olmazı olan üç düsturu vardır. Bunlardan birincisi teslimiyet, ikincisi ihlas, üçüncüsü ise muhabbettir.
“…Ben Alemlerin Rabbine teslim oldum.” (Bakara, 131) ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere; ehl-i hakikat yolcusu, edep kapısından saygı ile girip boyun kesmeden önce; bildiğini zannettiği her şeyi kapının dışına bırakmalıdır. O bıraktıklarına bir daha da itibar etmemelidir. Akıl kabını saf ve boş bir şekilde sultanına teslim etmelidir ki o boş kap ilahi sır ve ulvi hikmetler ile doldurulsun ve bizlerin istikametine vesile olsun. Bu bağlamda hiç kimse benim kabım doludur diyemez. Büyüklerimiz: ‘‘Dervişlik iddiasında olan bir kimse, ölünün kendisini gasala teslim ettiği gibi mürşidine teslim etmelidir.’’ diye bizlere öğüt vermektedirler.
Hakk’ın ilahi hikmetlerini ve maksadını, ancak tam manası ile teslim olmuş bir gönül anlayabilir. İşte bu yüzdendir ki; Peygamberimizi siyer-i nebisini okuyoruz, dinliyoruz. Bu okuduklarımız veya anladıklarımız, ayrıca büyüklerimizin kıssaları, bizlerin, Alemlerin Rabbine teslimiyetimizin abideleşmiş ibret vesikaları olduğunu tefekkür etmemiz içindir. Ancak O’nların hayatlarını okurken, eski dönem hikâye veya masallarını okuyormuş gibi değil de okuduklarımızın altında bize verilmek istenen mesajı anlamamız ve okumamız gerekmektedir.
Değerli dostlar; İlahi emir gereği biricik yavrusunu suyun, yiyeceğin, hatta kimsenin bulunmadığı bir diyara annesi ile yalnız bırakıp, ardından da bir başka İlahi emir gereği bıçağın altına oğlunu yatıran İbrahim Aleyhisselam’ın ve ona itiraz etmeksizin bıçağın altına sırf Rabbinin rızası için başını koyan İsmail Aleyhisselam’ın bu ruh haline girmesinin temelinde Rabbine olan teslimiyeti, bizlere sunulabilecek en önemli teslimiyet örneklerindendir.
Yine hırsızların talanına maruz kalan sahralar dolusu sürüsünü kaybeden, deprem neticesinde evlatlarını yitiren ve en sonunda da bedenini istila eden kurtlara karşı sabır gösteren Eyüb Aleyhisselam’ı bunca sıkıntıya karşı isyan cümleleri kurmaktan beri kılan şey nedir acaba? Elbette ki Rabbine olan teslimiyetidir.
İlahi ilme teslim olan bir kalp, asla sıkıntı çekmez ve onun vermiş olduğu manevi rahatlıkla sıkıntılardan kurtulur. Tam tersine aklın kılavuzluğuna başvuran bir kalp ise sürekli sıkıntı çeker ve en küçük bir hadisede dahi tarif edilmez korkular yaşar. Bu, güvenli bir gemide seyahat eden adamın sırtındaki onlarca kilo ağırlığı, emanete bırakıp bu ağırlığın külfetinden kurtulması gibidir. O güvenli gemide, sırtındaki ağırlığı emanete teslim etmekten imtina eden ve kendini boş yere sıkıntıya sokan kişi ne kadar akıllı olabilir ki?
Hakikat yolcusu bizler, kendini mürşidine teslim ederken onun ten elbisesinin-Bakara Suresi Ayet 30’da buyurulduğu üzere- hakikatinde Cenab-ı Allah’ın halifesi olarak yaratıldığına ve Peygamberimiz (Sav.) Efendimizin Veraset-ül Enbiyası olduğuna iman etmeliyiz. Mürşidi Kamilimize muhabbetle, sadakatle, samimiyetle ve adanmışlıkla teslim olmalıyız. Zira sevgisinde, teslimiyetinde, sadakatinde, adanmışlığında ve sabrında samimi olmayanın sevgisi ve teslimiyeti muhaldir.
Fenafillah mertebesine ulaşabilmenin sırrı, mutlak teslimiyettir. İbrahim Aleyhisselam’ın gönlünde, Allah sevgisinden başka hiçbir sevgi olmadığı için, tam teslimiyet gösterdiği için Allah cc. O’nu kendisine Halil yani dost kılmıştır.
Sonuç olarak; bizler bu ruh halini yakaladığımız zaman seçkinlerden olan kullar mertebesine ulaşır ve sonsuzluk makamının merdivenlerini tırmanmaya başlarız. Rabbimizin yüzünün her an görüldüğü bir cennetin sahibi oluruz.
Rabbim cümlemizi İbrahim As. gibi gönlümüzde Rabbimizin sevgisinden başka bir sevgi barındırmasın.
Cenab-ı Hak cümlemizi Rabbimin Halil’i eylesin.
Rabbim cümlemizden razı ve hoşnut olsun.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 15 Mart 2017