Allah cc. Hicr Suresi 26,27,28,29,30 ve 31’nci ayetlerinde, insanın yaratılması ile ilgili olarak mealen ‘‘Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık. Hani Rabbin meleklere demişti ki ‘Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım. Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!’ Meleklerin hepsi de hemen secde ettiler. Fakat İblis hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı.’’ diye buyurmuşlardır.
İnsanın yaratılması ile ilgili olarak, yukarıda arz ettiğimiz ayetten de anlaşılacağı üzere kısa bir metrajda anlatılması mümkün olmayan ve topraktan yaratılan ‘‘İnsan’’ sözcüğünü, lügat manası yönü ile tahlil ve tetkik ettiğimizde; ‘‘Üns’’ ve ‘‘Nisyan’’ sözcüklerinden türemiş bir kelime olduğunu görüyoruz. Üns kelimesi; ünsiyet, alışkanlık, ülfet ve dostluk anlamındadır. Nisyan kelimesi ise unutma, hatırdan çıkarma, akla gelmeme gibi anlamlara gelmektedir.
Değerli dostlar, talibin birinci önceliği Rabbidir. Rabbini öncelemeyen bir insanın önceliği, kendi dünyasıdır. Yok eğer dünya ile ünsiyet kurmayı tercih etmez de Rabbini tercih ederse, Rabbi ile ünsiyet kurar. Zaten aslolan da budur. Her kim Rabbi ile ünsiyet kurarsa Rabbi de O’nun dostu olur, O’na teslim olur.
Genelde insan, özelde ise Müslüman kimliğimiz ile kendimizi tanımaya çalışacağız inşallah. Bu bağlamda aklımıza gelecek ilk soru; insan kimdir, yaratılma amacı nedir? Öyleyse cevabını bulacağımız ilk soru; ‘insan kimdir?’ sorusu olmalıdır.
Soru 1: İnsan kimdir?
Allah cc. Bakara Suresi Ayet 30’da, insanın Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğundan bahsetmektedir. Allah cc. Azhap Suresi Ayet 72’de: ‘‘İnsan dağların taşların kabul etmeye yanaşmadığı emanetin sahibidir, sorumluluk ve yetki verilmiş yetkin bir idarecidir.’’ diye buyurmaktadır.
Allah cc. Zariyat Suresi Ayet 56’da bahse konu olduğu üzere insanın, Allah’a kulluk etmek için yaratılan bir varlık olduğundan bahsetmektedir. Yine insanın en güzel biçimde ve kendi suretinde, her daim övülmeye layık olarak yaratıldığını Efendilerimiz, Sultanlarımız bizlere her daim anlatmaktadırlar. Bizler de bu istikamette tefekkür edip, bu sorulara cevap olabilecek hallerin neresindeyiz diye düşünmeliyiz.
Allah’tan geldiğini, tekrar Allah’a döneceğini ve varlığının Hakk’ın varlığından ayrı bir varlık olmadığını bilendir insan. Benlik elbisesini çıkarıp İlmel Yakin, Aynel Yakin ve Hakkel Yakin mertebelerinde insani asliyesinin arayışı içerisinde olandır insan.
Tefekkürümüz dairesinde insan mademki övülmüştür ve övülmeye layıktır, o zaman böyle bir insanın tabi ki sorumlulukları da vardır.
‘Rabbimizin sevgisini, rızasını nasıl kazanabiliriz?’ sorusuna cevap arayışımız, kendimizi tanıma noktasında yolculuğumuzun en önemli noktası olsa gerek. Zira bir Hadis-i Şerif’te: ‘‘Nefsini bilen kendini bilir, kendini bilen de Rabbini bilir.’’ diye buyrulmaktadır. Bu süreçte, bu ulvi yolculuğumuzda karşılaştığımız her tecelliyatın hikmetini araştırmalı, cüz-i aklımızla, gönlümüzle Rabbimin arzu ettiği doğrultuda ilm-i hakikat yolculuğuna başlama gayretinde olmalıyız.
Kendisini bilenin, pusulasının yönünü doğru yöne çevirmesi için istikameti Rabbine doğru olmalıdır. Bunun için de en evvel ilim sahibi olmamız gerekir. Diğer bir ifade ile İlmel Yakin mertebesinde yol almamız gerektiği gibi, bir de yol ehli olmamızın gereği hasıl olur. Çünkü Allah cc. Nahl Suresi 43’ncü Ayet-i kerimesinde: “Bilmiyorsanız zikir ehline sorun.” Yusuf suresi 76’ncı Ayet-i kerimesinde ise “Her ilim sahibinin üstünde, daha iyi bilen vardır (Allah eşsiz ilim sahibidir)” diye buyurmaktadır. Bu ayetlerden yola çıkarak eşsiz ilim sahibine ulaşmak için kendimizi bilmek ve bunun için de zikir ehli kişilerle muhatap olmak, onlara danışmamız gerekenleri sormak ve bizleri mutmain edecek cevaplar almaktır. Zikir ehli kişiler, marifetullaha ermiş Allah dostlarıdır. “Mü’min Mü’minin aynasıdır” Hadis-i Şerifi mucibince bizi bize en güzel şekilde gösterip, ayna vazifesi gören Allah dostlarının aynasında kendimizi görmemiz gerektiği kanaatindeyim.
Kendi ruhundan ruh üflediğini, meleklerden üstün ve şerefli kıldığını, yeryüzünün halifesi olduğunu, ahseni takvim üzere yaratıldığını, eşrefi mahlukat olduğunu beyan buyuran Allah cc. nasıl olur da insanı esfeli safilin durumuna düşürür? Alemlerin Rabbi tarafından böyle bir terkible yaratılan insan, varoluş gayesinden bihaber olarak, kendini bilmezlik çıkmazında görürse elbette ki özünden uzaklaşır ve sonu da esfeli safilin olur. ‘Yaratılmamdaki hikmet nedir?’ diye sormaya başladığımızda yollar açılacaktır. Allah cc. Tarık Suresi Ayet 5’te “Artık insan, neden yaratıldığına (ibretle) bir baksın” diye buyurmaktadır. Bundan anlaşılan şu olmalıdır ki; asliyetimizin ne olduğu ile alakalı olduğudur.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 01 Mart 2017