Ebû Muhammed Hasen b. Alî el-Hâdî b. Muhammed el-Cevâd et-Takī (ö.260/874)
232 yılının Rebîülevvel veya Rebîülâhir ayında (Kasım-Aralık 846) Medine’de dünyaya gelmiştir. Sâmerrâ’da doğduğunu belirten rivayetler zayıf sayılmaktadır. Babası onuncu imam Ali ün Naki (el-Hâdî)’dir. İki üç yaşlarında iken babası ile beraber, İmâmîler’in faaliyetlerini daha yakından takip etmek isteyen Abbâsî Halifesi Mütevekkil-Alellah tarafından yeni hilâfet merkezi Sâmerrâ’ya götürülmüştür. Askerisâmerrâ’da ikamete mecbur edilen ve hayatı boyunca buradan ayrılmasına izin verilmeyen Hasan b. Ali bu sebeple Askerî nisbesiyle anılmıştır. Kendisine ayrıca Sâmit, Zekî, Nakī, Refîk, Hâdî ve Hâlis gibi lakaplar da verilmiştir.
Büyük kardeşi Ebû Ca‘fer Muhammed, babasından önce vefat ettiği için İmam Ali ün Naki vefatından (254/868) dört ay önce Hasan el-Askerî’yi kendine halef tayin etmiştir. Ali ün Naki’nin vefatından sonra Hasan el-Askerî’nin diğer kardeşi Ca‘fer, kendi imâmetini iddia ettiyse de pek ilgi görmemiştir. Abbâsî yönetimince çok sıkı bir kontrol altında tutulan Hasan el-Askerî, hayatı boyunca taraftarları ile pek temas imkânı bulamamış, ancak babasına da hizmet eden Ebû Amr Osman b. Saîd el-Ömerî “humus” gibi imama verilmesi gereken vergileri onun adına İmâmîler’den toplayıp kendisine ulaştırmıştır.
Hasan el-Askerî, 260 yılı Rebîülevvel ayının başında (874 Aralık sonu) hastalanmış, bir hafta süren bu hastalık sonunda 8 Rebîülevvel 260 (1 Ocak 874) tarihinde de vefat etmiştir. Bazı İmâmî rivayetlere göre Halife Mu‘temid-Alellah’ın evine gönderdiği tabipler tarafından zehirlenerek öldürülmüştür.
Halifeyi temsilen Ebû Îsâ b. Mütevekkil tarafından kıldırılan cenaze namazından sonra oturduğu evde bulunan babasının mezarının yanına defnedilmiştir. Kabri, sevenleri tarafından halen ziyaret edilmektedir. Büveyhî Hükümdarı Muizzüddevle’nin 335’te (946) yaptırdığı, XIX. yüzyılın sonlarına doğru İran Hükümdarı Nâsırüddin Şah tarafından geniş çapta tamir ettirilen bu iki türbe bugünkü Sâmerrâ’nın en mühim âbideleridir.
Babasının vefatı üzerine onun yerine geçip altı yıl üç ay kadar İmamet-i Kübrâ vazifesini yürütmüştür. İnsanların dünyada ve âhirette saâdete, mutluluğa kavuşmaları için gayret etmiş ve birçok talebe yetiştirmiştir. Tasavvufa sayısız hizmetleri olmuştur. Güzel ahlâkı ve hoş sohbetleriyle insanların gönüllerini fethetmiştir.
Doğruları söylemesi sebebiyle bazı hasetçi ve çekemez kimselerin de kışkırtmalarıyla zamanın devlet adamlarıyla arası açılmıştır. Bu sebeple hapse atılmıştır.
Hasan bin Ali Askerî hazretleri ömrünü İslamiyet’i öğrenmek, öğretmek ve yaşamak suretiyle geçirmiştir. Onun Nercis isimli hanımından Muhammed Mehdî isminde bir oğlu dünyaya gelmiştir. Zamanının kutbu olan Muhammed Mehdî, yüksek bir veli idi.
Hasan el-Askerî’ye nisbet edilen eserlerden günümüze intikal edenler şunlardır: 1. Tefsîrü’l-İmâm el-Ĥasan el-Askerî. Şeyh Sadûk’un Muhammed b. Kāsım el-Esterâbâdî, Ebû Ya‘kūb Yûsuf b. Muhammed b. Ziyâd ve Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Seyyâr tarikiyle rivayet ettiği bu tefsirin Hasan el-Askerî’ye nisbeti hakkında Şîa âlimleri arasında ihtilâf vardır. Şeyh Sadûk, İbn Şehrâşûb ve Hür el-Âmilî eserin nisbetinin sahih olduğunu ve imlâsının imama ait bulunduğunu belirtirken Muhammed Cevâd Belâgī, Âyetullah Hûyî ve Muhakkık Şüşterî gibi son devir âlimleri eserin imama ait olmadığını söylemektedirler Tefsirin ilk taş baskısı 1268 yılında Tahran’da yapılmış, diğer iki taşbaskı 1315’te Tebriz’de gerçekleştirilmiştir. Eser, yazma nüshaları ve ilk baskıları dikkate alınarak Müessese-i İmâm Mehdî tarafından yayımlanmıştır (Kum 1304).
2. Kitâbühû (aleyhi’s-selâm) ilâ İsĥâķ b. İsmâîl en-Nîsâbûrî. Hasan el-Askerî’nin İshak en-Nîsâbûrî’ye yazdığı çeşitli tavsiye ve uyarılarını ihtiva eden bir mektuptur.
3. Mâ ruviye anhü mine’l-mevâiži’l-kıśâr. Hasan el-Askerî’nin öğütleri ve hikmetli sözlerinden ibarettir.
4. Risâletü’l-menķabe. Askerî’nin helâl ve haramlarla ilgili sözlerini ihtiva eden bu risâle, İbn Şehrâşûb’un Menâķıbü Âli Ebî Ŧâlib adlı eseri içinde yer almaktadır.
Hasan-ül Askeri Hazretleri’nin özlü sözlerinin birkaçı;
• Münakaşa etme; yoksa değerin yok olur. Şaka yapma; yoksa başkaları sana karşı cür’et kazanır.
• Affedilmeyecek günahlardan biri de kişinin “Keşke, sadece bu günahımdan sorguya çekilsem” (yani, bu günah önemli değil) demesidir. Daha sonra şöyle buyurdular: İnsanlar arasında şirk, karıncanın karanlık gecede siyah bir deri üzerindeki ayak izinden daha gizlidir.
• “Bismillahirrahmanirrahim” Allah’ın ism-i azamına, gözün siyahının beyazına olan yakınlığından daha yakındır.
• Taaccüp etmeden gülmek, cahilliktendir.
• Bel kıran musibetlerden biri de, gördüğü iyiliği gizleyen ve kötülüğü açığa vuran komşudur.
• İkiyüzlü ve iki dilli olan kul, ne de kötü kuldur; yüzüne karşı kardeşini över, arkasında ise (gıybet ederek) etini yer. Kardeşine bir nimet ulaşırsa onu kıskanır, bir belaya uğrarsa onu yalnız bırakır.
• Öfke, her şerrin anahtarıdır.
• En huzursuz insanlar, kin güden kimselerdir.
• İnsanların en takvalısı, şüpheli olan işlere teşebbüs etmeyen kimsedir. İnsanların en abidi, farzları eda eden kimsedir. İnsanların en zahidi, haramları terk eden kimsedir. İnsanların en çok çaba göstereni, günahları terk eden kimsedir.
• Şüphesiz, siz kısalan bir süre ve sayılı günler içerisinde yer almışsınız; ölümse ansızın gelir. Hayır eken, saadet biçer. Şer eken de pişmanlık biçer. Her ekici, ektiğine ulaşır.
• Ağır davranan, (dünyada kendisine belirlenen) nasibinden mahrum kalmadığı gibi, haris de nasibinden fazlasını elde edemez. Kime hayır verilirse, o hayrı Allah bağışlamıştır. Kim de şerden korunursa onu da Allah korumuştur.
• Mü’min; mü’mine bereket, kâfire ise hüccettir.
• Ahmağın kalbi ağzındadır; hikmet sahibi olan kimsenin ağzıysa kalbindedir.
• Garantilenmiş rızık, seni farz bir işten alıkoymasın.
• Abdestli olduğunda haddini aşan, abdestini bozan kimse gibidir.
• Hakk’ı terk eden her güçlü, zelil olur; hakka sarılan her zelil de, izzet kazanır.
• Cahil ile dost olan ıstırap çeker.
• İki hasletten üstün bir şey yoktur: Allah’a iman etmek ve kardeşlere faydalı olmak.
• Evladın küçüklükte babaya karşı saygısızlığı, büyüdüğünde ona karşı gelmesine sebep olur.
• Mahzun bir şahsın yanında, sevinçli olduğunu göstermek edepsizlik sayılır.
• Hayattan daha iyisi, kaybettiğinde hayata nefret ettiğin şeydir. Ölümden daha kötüsü ise, başına geldiğinde ölümü arzuladığın şeydir.
• Cahile riyazet çektirmek (nefsinin isteklerine karşı durmasını sağlamak) ve bir şeye alışkın olanı alışkanlığından vazgeçirmek, mucize gibi bir iştir.
• Tevazu, kıskanılmayan bir nimettir.
• Allah’ın nimetiyle kuşatılmayan hiç bir bela yoktur.
Derleyen
Ali BEKTAŞ
İstanbul, 10 Ocak 2012