Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:
“Şüphesiz, (ahirette) çağrılıp gitmem yakındır. Size iki büyük ve hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi, Aziz ve Celil olan Allah’ın kitabı Kur’an. Diğeri de gözümün nuru Ehl-i Beytimdir. Allah’ın kitabı Kur’an; semadan yeryüzüne uzatılmış (ilâhî ve nuranî) bir iptir. Lâtif ve habîr olan (her şeyi bilen Rabbim) bana bildirdi ki: Kur’an’la Ehl-i Beytim (âhirette) Havz-ı Kevser’in başında bana gelene kadar birbirinden ayrılmayacak. Öyleyse, sizler (size emanet ettiğim) bu iki şeyde bana nasıl halef olduğunuza (benden sonra onlara nasıl davrandığınıza) iyi bakınız; onların hakkını korumaya dikkat ediniz!” (Ahmed, Müsned, 111,17;V,182;Tabarânî, el-Mu’cemu’1-Kebir, V, 154 (No:4922, 4923). Bkz: Tirmizî, Menâkıb, 32 (No:3788. Aynı konuda biraz farklı bir rivayet))
Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) gerçek âşığı Ebû Bekir Sıddîk (r.a) demiştir ki:
“Resûlullah’m Ehl-i Beytini sevip memnun ederek Resûlullah’ın (s.a.v) hatırını gözetin. Vallahi, Resûlullah’ın yakınlarının haklarını korumak, benim için kendi yakınlarımın haklarını korumaktan daha sevimlidir.” (Buhârî, Fedâilü Ashâbi’n-Nebi, 12.)
Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:
“Sizin en hayırlınız, benden sonra Ehl-i Beytime karşı en hayırlı davranan kimselerdir” (Hâkim. Müstedrek, III, 311; Ebû Ya’lâ, Müsned, No:5924)
“Allah’a yemin ederim ki, bana ve ehl-i Beytime buğzeden ve bizi kızdıran kimse, muhakkak cehenneme girer.” (Hâkim, Müstedrek, III, 150; İbn u Hıbbân, el-Ihsân, XV, 435. (No:6978).)