Bakara Suresi, ayet 153 “Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Rabbimizden yardım dileyiniz. Allah, sabredenlerle beraberdir.’’ diye buyrulmaktadır.
Yazımızın konusu olan “SABRI’’ daha iyi anlatabilmek adına makalemize, yukarıdaki ayeti kerime ile başlamak istedik.
Her güzel ahlâkın başı olan sabır; insanların yaşamları boyunca toplum içerisindeki uyum ve düzenleri açısından da büyük önem arz eder. Bundan dolayıdır ki; sabırdan türetilmiş çeşitli anlatımlar, Kur'ân-ı Kerim'de, yüze yakın yerde ifade edilmiştir.
Zahir manada analiz etmek gerekirse sabır; ‘”sa-be-re’’ kökünden türeyen bir kelime olup lügat manası olarak hapsetmek, tutmak, birini bir şeyden alıkoymak, dayanmak, kefil olmak, cüret ve şecaat anlamlarına gelmektedir.
Cenab-ı Allah’ın doksan dokuz güzel isminden biri de Es-Sabur’dur. Sabur, çok sabırlı demektir. Cenab-ı Allah, Sabır vasfı ile şirk, küfür ve isyanda olan insanları hemen cezalandırmaz, sabreder. Onların tövbe edip hallerini düzeltmeleri için sabır gösterir. Zira Allah, aceleci değildir.
Sabır; Allah Yolunda yolculuk halinde olanların, her an sığınabilecekleri bir konaklama yeridir. Tecelliyatlara göstereceğimiz sabrı iki halde mütalaa edebiliriz:
a. Hakikatte sabır: Namazda, zikirde ve hayırda yarışma, gayretli olma halidir.
b. Marifette sabır: Yaşadığı her türlü tecelliler karşısında Rabbinden ve tecellilerden hoşnut ve razı olma halidir.
Yazımızın başında arz etmeye gayret ettiğimiz ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere, sıkıntıya ve zorluğa maruz kalan bir ehl-i ihvan; nefsinin emrinde olduğunu fark etmeli ve derhal nefs-i emmaresinin esaretinden kurtulmalıdır. Ehl-i ihvanlıkta tek bir hedef ve istikamet vardır ki o da Rabbine yönelmektir. Rabbinin gönlüne girmektir.
İnsani asliyesinin arayışı içerisinde olan bir insan, kendisine öncelikle Hakk’ı ve sabrı tavsiye ve telkin etmelidir. Çünkü aynı ayet-i kerimenin devamındaki “…Allah sabredenlerle beraberdir.’’ beyanıyla birlikte Cenab-ı Hak bizlere büyük bir müjde sunmaktadır. Böyle bir müjdeye muhatap olmayı arzu eden ehl-i dostlar, evvela Rabbi ile muhatap olacak ve Rabbinin gönlüne girecek. Daha sonrada, vuku bulabilecek her türlü tecelliyata sabr-ı cemil ile sabredecek ki Cenab-ı Hak bizimle olsun. Dolayısıyla de ayet-i kerimeye mazhar olalım.
Konumuza eserlerimizin birinde nakledilen bir paragrafla devam edelim inşallah. Ashap’tan bir tanesi mescitte dua ederken “Ya Rabbi, bana sabır ihsan eyle.’’ diye sesli sesli dua ediyormuş. Cenab-ı Resulullah efendimiz o esnada yanından geçiyormuş. Peygamber Efendimiz bu ashaba dönerek: “Sen sabır istemekle Allah’dan bela istemiş oldun.’’ diye buyurmuştur. (Selam Olsun Hidayete Tabi Olanlara, Ali BEKTAŞ).
Bu kıssa ile Efendim Hazretleri dikkatlerimizi şu noktaya çekmektedir: Herhangi bir tecelliyat vuku bulmadan “SABIR’’ dilemek ile, olası hoşnut olmadığımız muhtemel bir belaya duçar olabileceğimiz gibi, bir belaya da davetiye çıkarmış olabiliriz. Hoşumuza giden veya gitmeyen bütün tecelliyatlara karşı göstereceğimiz sabrın; bir Hadis-i Şerifte de buyrulduğu üzere, manevi makamımızın yükselmesine vesile olabileceğini asla unutmayalım. Bunların bir tamamına vakıf olabilmenin sırrı nedir biliyor musunuz, değerli dostlar? ”İRADEYİ SAHİBİNE TESLİM ETMEKLE, İRADEYİ RABBİNE TESLİM ETMEKLE’’ mümkündür.
Makalemize Pir Sultan Abdal’ın iki dörtlüğü ile devam edelim inşallah.
Muhammed'in üç beni var yüzünde,
Biri sabır biri şükür bir dua.
Kudret ile yanar anın çırağı,
Biri sabır biri şükür bir dua.
Sabr edelim gönül ne gelir elden,
Sabırlı kulunu sevmez mi sultan.
Yusuf'u kurtardı kuyudan gölden,
Biri sabır biri şükür bir dua.
Sabretmek, tefekkürümüzün bizatihi kendisidir. Manevi yolculuğumuz esnasında, insan-ı asliyesine ulaşmış insanlar, tecelliyatları hikmet nazarı ile seyretmelidirler ki bu tecelliyatlara sabırla teslimiyet gösterebilmiş olsunlar. Çünkü tecelliyatların nereden geldiğini ve neticesinin ne olabileceğini düşünmek suretiyle, Cenab-ı Hakk’ın arzu ettiği istikamette kendimize yön verebiliriz. Bu şekliyle bütün tecelliyatlar bizlerin doğru istikametine vesiledir.
Sabır; susmak, katlanmak, tahammül etmek olarak da algılanmamalıdır. “Tahammül etmek’’ sözcüğü sanki bir menfaat beklentisi var izlenimi doğuyorken, “sabır” sözcüğümde Allah ve Resulullah’ın hoşnutluğunun var olduğu hissedilebilmektedir.
Dervişlikte insana sermaye olabilecek iki esas vardır: Biri Allah ve Resulullah aşkı, diğeri ise sabırdır. Efendim Hazretleri de bu konuda bizlere “Sabır suyu ile abdest almayanın hakikatte namazı makbul olmaz.’’ diye buyurmaktadır.
Bu noktada “sabır” kavramı ile özdeşleşen Eyyub Aleyhisselam’dan bir kıssa ile devam edelim:
Eyyub Aleyhisselam, namaza durduğu zaman, dünya ile alakasını tamamen keser, Cenab-ı Hak’tan başka bir şey düşünmezdi. Cenab-ı Hak, onun ibadet ve taatteki sabrını övünce, yerde ve gökte bulunan bütün melekler ziyaretine geldiler. Şeytan, Eyyup Aleyhiselam’ı kıskanarak Allah’a niyazda bulundu.
_Ya Rab, bu kuluna ne izzet verdin de melekler onu ziyarete geliyor.
Cenab-ı Hak:
_ Eyyub benim sabırlı kulumdur. Sabırlı kullarıma böyle ikramlar dahi azdır.
_Ya Rab, onun sabırlı olup olmadığı benim tecrübeme bağlıdır. İzin ver de, ben onu bir tecrübe edeyim.
_Ey melun haydi tecrübe et.
Şeytan, izin üzerine Eyyub Aleyhiselam’ın yanına gitti. Sabrını taşırıp yoldan çıkarmak için önce malına el uzattı. Dağda otlayan bütün davarlarını (koyun ve keçilerini) öldürüp Eyyub Aleyhiselam’ın yanına geldi. Onu secdede bulup dedi ki:
_Ya Eyyub, sen hâlâ ibadetle meşgulsün. Hâlbuki Rabbin sana hışmetti. Bütün davarlarını kırıp geçirdi. Ona hâlâ ibadet mi ediyorsun?
Hazret-i Eyyub namazını bitirip selam verdikten sonra buyurdu ki:
_Davarların hepsinin helak olduğunu söylüyorsun. Onlarla benim ne alakam vardır? Ben sadece aciz bir kulum, bir köleyim. Kölenin nesi olur? Bütün mal-mülk efendinindir. Efendi, kendi davarlarını helak etmişse, bana ne? Ben kulum, kulluğumu bilirim.
Sonra tekrar ibadete başlayınca, şeytan perişan oldu. Bu sefer de evlatlarına el attı. On çocuğunun hepsini öldürüp tekrar Eyyub Aleyhisselam’ın yanına geldi ve dedi ki:
_Ya Eyyub yaptığın ibadetlerin Hak katında bir sineğin kanadı kadar kıymeti yoktur. Rabbin sana gazap etti. Bütün çocuklarını öldürdü.
_Çocuklarımın benimle ne ilgisi var? Yaratan, can veren, yaşatan, öldüren O’dur. Hüküm yalnız kahhar olan Allah-ü teala’nındır.
Tekrar namaza durdu. Şeytan, umduğunu bulamayınca çok üzüldü. Hak teâlâ’ya niyaz etti:
_Ya Rab, Eyyub kulunu çok sabırlı buldum. Mallarını ve evlatlarını helak ettiğim halde gönlünü senden alamadım. Müsaade buyur da bir de gidip elimi Eyyub'ün vücuduna süreyim, onu hastalandırayım! Bakalım bu sefer sabredebilecek midir?
-Haydi git, bildiğini yap!
Şeytan, Eyyub Aleyhisselam secdede iken burnundan üfledi. Bütün vücudu eridi. Zehirli yılan sokmuş gibi oldu. Her tarafı yara oldu. Buna rağmen bir defa inleyip sızlamadı. Şeytan bir doktor şeklinde gelip: “Bir sıkıntın varsa söyle, hemen tedavi edeyim.” dedi. Fakat sıkıntısını belli etmedi, halinden şikâyet etmedi. Yedi yıl hasta yattı, yine de gücünün yettiği nispette Rabbine ibadet etti.
Eyyub Aleyhisselam Allah u Teâlâ’dan ümidini kesmeyip sabrederek imtihandan başarıyla çıkınca, bütün malı ve evlatları tekrar kendisine verildi.
Sonuç olarak Allah, Zümer Suresi ayet 10’da: “Sabredenlere, mükafatları hesapsız verilecektir.” diye buyurmaktadır. Öyleyse; Bize gelen veya gelebilecek olan bütün tecelliler, bizlere Rabbimizin bir lütfudur. Vuku bulabilecek tecellileri sabır ile karşılayıp hoş uğurlamak ehli ihvanı hikmetlere ve aliyete ulaştırır.
Rabbim cümlemizi sabır ve salih amellerle kulluğunda daim olanlardan eylesin.
Rabbim cümlemize Eyüp peygamber sabrı ile sabretmeyi nasip etsin.
Rabbim cümlemizin yar ve ayanı olsun.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 01.06.2015