Yazıma bir Hak dostumuzun dörtlüğü ile başlamak istiyorum.
“E-D-B” mastarının isim hali olan “EDEB”; yerinde ve ölçülü davranma melekesine haiz, Cenab-ı Hakk’ın muradı üzere kainatın yaratılmasına vesile olan cemadat, nebatat, hayvanat ve insanata, kısacası bütün yaratılmışlara ayırt etmeksizin hoşgörülü, her hususta haddini bilip sınırı aşmama, terbiye ve nezaket kuralları içerisinde, zarafet ve incelikle, örf ve adetlerine uygun hareket etme serbestliğine denir.
“Güzel ahlakın, Muhammedi ahlakın tamamını ihtiva eden “EDEB’’ kelimesi için güzelliklerin ve iyiliklerin toplu adı da diyebiliriz. “E-D-B’’ mastarının açılımı, bazı mutasavvıflar tarafından şöyle izah edilmeye çalışılmıştır: E- Eline, D- Diline, B- Beline sahip olmaktır. Bizlere anlatılmak istenen bu üç ana başlığın ilim kaynağı “E-D-B” mastarının isim hali olan “EDEB” dir. Edeb’in Mekteb-i Rüştiyesi ise Tehvid-i Meratiplerdir.
İnsani asliyesine kavuşmak üzere manevi yolculuğa çıkan bir salik, her yerde ve her an kendisini görmeli, her hareketinin murakabe altında olduğunu bilmeli, Cenab-ı Allah’ı düşünerek ve buna bağlı olarak, ağzından çıkan sözlere, yaptığı hareketlere dikkat ederek edeb üzere bulunmalıdır. Zaten insan olmanın özü ve özeti de edebli olmaktır.
Edeb; tevhiddir, dervişliktir. Mutlak varlığın karşısında varlık iddiasında bulunmamaktır. Edeb’inde şüphesi, eksiği olanın kulluğunda, kıyamında, rükûsunda ve secdesinde de edebi olmaz. Çünkü namazın da edebi, tadil-i erkândır.
Kişi, bilim ve ibadet ile ne kadar meşgul olursa olsun, öncelikle ilminde, duygusunda, teslimiyetinde ve ahlakında edebi ve adabı yaşamalıdır. Hakikatte ilim, güzel ahlaktır. İlim, edebdir.
Hakikat-i asliyesine vakıf olan ehli dostun; hem zahir hem de batın duygularında giyineceği adap hırkası, mutlaka Rabbini temsil etmelidir. (Adab; edeb’in çoğuludur.) Edebli ehli ihvan, Rabbiyle meşgul olandır. Rabbiyle meşgul olanın sonucu ise Rabbi olur.
Buradan hareketle dikkatlerinizi şu noktaya çekmek istiyorum: İslam’ın şartı şerksiz şüphesiz beştir, bu tartışma dahi kabul etmez. Ama konumuzun daha iyi anlaşılabilmesi, daha iyi kavranabilmesi açısından; Bazı mutasavvıfların ve Aziz Efendimiz İbrahim Kanaati Rahmetullahi Aleyh’in de buyurduğu üzere: “Evet İslam’ın şartı beştir ama hakikatte altıncısı “Haddini bilmektir.’’ (Bkz. Rağmen, Ali BEKTAŞ) Cenab-ı Hak Hucurat suresi, ayet 3’te “Gerçekten Allah’ın peygamberinin yanında seslerini kısanlar, bunlar o kimselerdir ki, Allah kalblerini takva için imtihan etmiştir, onlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır’’ diye buyurmaktadır.
Edeb, kendini tanımakla başlar, haddini bilmekle devam eder. Nitekim irfana ermenin ilk şartı “Kendini bilmektir.” Kişinin Yaratan’ına karşı edebi, Allah ile birliktelik şuuru demek olan, ihsan duygusuyla kendini okumasıdır. Diğer bir ifade ile ahsen-i takvim sırrını anlamaktır. Yaratan’ın, yaratılanı bir amaca yönelik olarak yarattığını bilen, gören ve yaşayan bir ehli dost, ibadetlerini ihlâs ve takva ile tamamlamalıdır. Sürekli bizimle olan ve bize şah damarından daha yakın olduğunu bildiğimiz Rabbimizin her an huzurunda olduğumuzun idrakiyle, duygusuyla, hissiyatıyla, edebinde ve adabında daim olmalıdır. (Bkz. Kaf, 16)
Hakikatine hicret etmiş bir kişi, insanlara karşı edebli olan her insanı Rahmân’ın mazharı olarak ve aynı zamanda Rahman’a mihman olabilecek gönül taşıyıcılarından birisi olarak görmelidir. Çünkü o, eliyle, diliyle ve bedeniyle kimseyi kırmayacak bir duyguya sahip olduğu için her insana değer verendir. Çünkü değer görmenin yolu da değer vermekten geçer.
Edeb’te aslolan; insanlarla iyi geçinmek, aslâ yük olmamaktır. Aksine yük almaktır. Hased, kibir ve cimrilik gibi nefsânî hasletleri aşarak paylaşan, alçak gönüllü ve cömert olmaktır. Kimseyi incitmemek, kimseden incinmemektir. Dilini kötülüklerden arındırarak güzelliklere alıştırmaktır. Gözünü, kulağını ve diğer uzuvlarını güzelliklerle buluşturmaktır. Gönlünü herkesle barıştırmaktır. Karşılaştığı çirkinlik ve kötülükleri, tatlı dil ile halletmektir.
Yaratılmışlara karşı edeb ise; her varlığı, yaratanı sebebiyle saygın ve değerli görmektir. Canlı cansız her şeyi önemsemektir.
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: ”İman yetmiş veya (Altmış) kadar daldan ibarettir. Bunların en yükseği “La ilahe illallah’’ demek, en aşağısı da insana zarar veren şeyleri yoldan kaldırmaktır. Utanmak da imanın dallarından biridir.’’ diye buyurmaktadır.
Sonuç olarak; " Yüce Rabbimizin, her an her yerde, bizimle beraber olduğu ve kesintisiz olarak gözetlendiğimiz gerçeği malumunuzdur. Ve böylece edebli ehl-i ihvan “Haddini bilmektir’’ farkındalığı bizden açığa çıkmalıdır.
Allah, Hadid suresi ayet 4’te "Her nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir" diye buyurmaktadır. Ayet-i kerime bilinçli olarak bir ehli ihvanın gönlüne yerleşirse artık o ehli ihvan hareketini bir Sultan'ının, bir mürşid-i kamilinin huzurunda imiş gibi kendisini düzeltme gayretinde olur. Buradan da anladığımız şu olmalıdır: Kâinatın en büyük hakikati iman, imanın en büyük hakikati ise edeptir, adaptır’ zevki bizden açığa çıkmalıdır.
Allah, varlığını ve haddini bilenlerden, Cenab-ı Hakk’ın sonsuz ve sınırsız varlığını idrak edip evrendeki “HİÇ”liğini idrak edenlerden eylesin.
Rabbim, cümlemizi hakikati görerek, hakikati idrak ederek, hakikati yaşayarak şuurlanan ve haddini bilenlerden eylesin.
Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Rabbim cümlemizin yar ve ayanı olsun.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 16.05.2015