Günümüz gençlerine bakıyoruz da toplum içinde kendilerini yalnızlığa itiyorlar adeta. Otobüslerde, duraklarda veya toplum içindeki herhangi bir yerde, herkesin içinde olmalarına rağmen, ellerinde en son model cep telefonları ve bunlarda gizli tuzaklar gibi yüklenmiş oyunlar var. Bu oyunlara dalıp giden gençlik, düşünceden , araştırmadan , arkadaşlıktan ve sevgiden uzak bir sanal alemde yaşıyorlar.
Arkadaş grubu içinde olanların dahi birbirleriyle tek bir ortak yanı var o da herkesin elindeki cihazın en son model oluşuyla öğünmesi. Birbirlerine karşı gerek giyim kuşamla, gerekse teknolojiyle üstünlük kurmaya çalışmaları. Bu, en iyisi, en güzeli bende olsun alışkanlığı gençlerimizi hem yalnızlığa hem israfa hem rekabete hem de lüks tüketime dolayısıyla sevgisizliğe doğru sürüklüyor.
Toplum içinde böyle olan gençlerin durumu aile içinde de bundan farklı değil. Herkes kendi odasına çekilip ellerindeki tablet veya cep telefonları ile aile ortamından da aile sevgisinden de uzaklaşıyor. Çocuklarımızdaki bu hali görüp üzülmenin yanı sıra onların bu tutumunda biz büyüklerin de hatası olduğunu kabul etmeliyiz. Çünkü aynı rekabeti bizler de komşularımızla, arkadaşlarımızla, etrafımızdakilerle yaşıyoruz. Çocuklarımıza da bu yönümüzle kötü örnek oluyoruz.
Cahiliye devrinde arap kavimleri kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı. Bizler de bu devirde kız, erkek ayrımı yapmadan çocuklarımızı ilgisizlikle ve sevgisizlikle diri diri toprağa gömer gibiyiz. Çocuklarımızın her isteğini yerine getirmeyi sevgi zannetmekle, onları imkanlarımız dahilinde gelecekleri için en güzel okullarda okutmamıza rağmen, sevgi ve saygıdan, edep ve hayadan mahrum çocuklar olarak yetiştirmekle suçluyuz.
Bütün bunları söylerken bizler ne tenolojiye ne de getirdiklerine karşı değiliz. Teknolojinin bütün imkanlarından mümkün olduğu kadar faydalanalım. Fakat kendimizi bu imkanların tuzaklarına kaptırmayalım. Çevremizle iletişim içerisinde olamaya gayret edilim. Biz önce aile büyükleri olarak, bizi bu lüzumsuz ve oyalayıcı hallerden kurtaracak, yanına gittiğimizde bize Allah’ı hatırlatacak, konuştuğu zaman bilgimizi arttıracak, öğrettikleriyle dünyamızı ve ahiretimizi Cennet’e çevirecek bir dost bulalım. Bu dost; aklımıza geldiğinde heyecanlandığımız, her an özlediğimiz, andıkça kederlerimizi unuttuğumuz, bahsederken tebessüm ettiğimiz ve gönlümüzü huzurla dolduran bir dost olmalı
Şimdi kendimize bir soralım: “Bizim böyle bir dostumuz var mı?” Sevgisinde pazarlığı , samimiyetinde riyası , saygısında laubaliliği olmayan, hürmette kusur aramayan bir dostumuz var mı? Sırrımızı rahatça açabileceğimiz, derdimizi paylaşabileceğimiz, sıkıntılı gün ve anlarımızda ilk O’na sığınabileceğimiz bir dostumuz var mı? Sevinçli anlarımızda sevincimizi paylaşacak, O yanımızda olmasada O’nun adına karar verebileceğimiz, gıyabında verilen sözlere itiraz etmeyecek, günahımızla sevabımızla birbirimizin her şeyine kefil olabilecek bir dostumuz var mı? Eğer böyle bir dostumuz varsa ne mutlu bize.
Veya böyle bir dosta ihtiyaç duyuyor muyuz?!
Paylaşmanın talimini, üzüntünün ve neşenin talimini, hepsinden önemlisi yalansız, riyasız, menfaatsiz sevginin talimini yaptığımız dostluklar, bizi Hakk ve hakikate ulaştırır. Bizi olgunluğa ve kemalata ulaştırır, insanlığımızı bulup abid olduğumuzun farkındalığını öğretir.
Eğer böyle bir dostumuz yoksa hiç yerimizde oturmayalım. Böyle bir dost arıyorsak önce biz arayacağız, biz bulacağız, biz talip olacağız, biz seveceğiz ve biz dost olacağız. Bu dostluk talimini her şeye rağmen ölünceye kadar devam ettireceğiz. Dostlukta ve sevgide karşıdan istemek diye bir şey yoktur. Şayet 'dostumdan ne isteyeyim' diye düşünüyorsak bu menfaate dayalı bir çıkar ilişkisidir. Gerçek dost, dostuma ne verebilirim diyebilendir. Dostluğun gıdası her an dostu düşünmek, dostu gördüğünde güler yüzle karşılamak ve dosta sevgimizi belli etmektir.
Allah, Kuran-ı Kerim'de Hakk, veli, evliya, Mevla sözcüklerinin geçtiği ayetlerde hep dostu ve dost luğu anlatmaktadır. “Hasbin Allah ni’mel vekil, ni’mel Mevla ve ni’mel nasir” yani vekil olarak Allah yeter. O ne güzel dost, ne güzel vekildir. (Enfal 40) Bu ayet-i kerime bizlere ışık tutuyor. “Ancak mü’minler kardeştir” ayet-i kerimesi Hak dostluğunu önce birbirimizle talim etmemiz gerektiğini, ancak bu dostluktaki samimiyet bizleri Hak dostlarına dost kılabilineceğini söylüyor. (Hucurat, 10)
Sultan Selim’in bu mısraları aslında bizlere çok şeyler anlatıyor. “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve bu hali korumak için sadık kullarımla beraber olun.” ayet-i kerimede buyrulduğu gibi bizlerin Hakk'ın dostluğunu ve rızasını kazanabilmemiz için muhakkak Hak dostlarına dost olabilmenin gayreti içerisinde olmamız, bunun içinde ahde vefamıza ve verdiğimiz söze sadık kalarak bu yolda üstün gayret sarf etmemiz gerektiğinin bilincinde olalım. (Tevbe, 119)
Değerli dostlar, bizler işlerimizden önce Hakk'a münacaat eder, her işimizi Hak ile yapar, her işimizde Hakk'ı öncelersek velhasıl her zaman Hakk'ı fail olarak bilirsek yaptıklarımızın neticesinde üzülen, mahzun olan ve mahcup olan olmayız. (Yunus, 62)
İnsanların güvenini ve dostluğunu ancak böyle gayretlerle kazanabiliriz. Bu dostluğun talimine de önce ailemizden başlayalım. Eşimize ve çocuklarımıza dürüst davranalım. Onların dertlerini ve sıkıntılarını bağırıp çağırarak değil de dost gibi, arkadaş gibi ciddiye alarak dinleyelim. Hep beraber olursak aile içindeki sıkıntı ve zorlukların üstesinden sevgiyle, birlik ve beraberlikle gelebileceğimizi bilelim. Bunun için de önce çocuklarımızla dost olalım, onlara yalan söylemeyelim. Yapamayacağımız hiçbir şeyin sözünü vermeyelim. Ancak bu şekilde çocuklarımıza dostluğu ve sevgiyi öğretebiliriz.
Mevlam, bizleri dostsuz bırakmasın.
Mevlam, bizleri aile içinde dost olan ebeveynlerden eylesin.
Mevlam, bizleri kendi sevdikleriyle dost eylesin.
Mevlam, bu yolda bizlerin say ve gayretlerini arttırsın.
Mevlam, cümlemizin yar ve yardımcısı olsun.
Enver EFE
İstanbul, 02.12.2014