Hz.Muhammed Mustafa (SAV) efendimiz İslam’a davetini üç yıl kadar gizli olarak sürdürdü. Bu dönemde müşrikler arasında çeşitli dedikodular yayıldı. Ancak peygamberimizin o sıralarda Mekke’nin en ulu kişisi sayılan amcası Ebu Talip’in himayesinde bulunduğu için ve ayrıca, müşrikler bu yeni dini pek önemsemediklerinden dolayı Müslümanlara karışmıyorlardı. İşte bu sıralarda Peygamberimize, yakın akrabalarından başlayarak aşikare davet emri geldi. (Şuara-214 / Hicir-94)
Bunun üzerine Peygamberimiz Hz. Ali (KAV)’ye bir yemek hazırlanmasını buyurdu. Hz. Ali’de bir koyun kızartarak yemeği hazırladı. Bütün Haşimoğulları, Abdi Menafoğulları ile Ebu Talip, Hz. Hamza, Hz. Abbas ve daha bir çok kimseleri davet etti. Hz. Ali’nin hazırladığı bu yemeği onlara ikram etti. Bu yemekten ne kadar yedilerse de yemekten bir şey eksilmedi. Bu hali gören Ebu Leheb, Peygamberimizi itham ederek onun mübarek gönlünü incitti. Bunun üzerine cemaat oradan dağıldı.
Fahri Kainat Efendimiz bir müddet sonra onun gibi bir yemek daha hazırlatarak yeniden akrabalarını davet etti. Yemekten sonra onlara hitaben özetle;
-“ Ben Allah’ın bütün insanlara hasetsen size memur ettiği Resulü’yüm. Hemen Allah’a ve risaletime inanın ki cennete giresiniz.” Diye buyurdu.
Orada bulunanlarda hiç kimse bu davete icabet etmedi.
Ebu Talip:
-“ Ey Muhammed! Sen söyledin biz dinledik, bizi bırak düşünelim” dedi.
Peygamberimizde tekrar onlara:
-“Ey amcalar ve ey hısımlar, eğer ahret izzetini isterseniz ve dilerseniz ki, Hakteala bu benim peygamberliğimi tasdik ede. Ta ki ben onu Halife edineyi.” Dedi.
Kimse bir cevap vermedi. Yeni kalkıp dağılacakları sırada, Hz.Ali (KAV) ayağa kalkıp;
-“ Ya Resulallah! Eğer hiç kimse inanmazsa ben sana inanmışım” dedi.
Peygamberimiz de ona;
-“ Ya Ali! Sen inanmışsın ve sen benim hem kardeşim hem vasimsin” buyurdu. Cemaat yine oradan dağıldı.
Bundan sonra Hz. Resul Sefa tepesine çıkarak;
-“ Ey Kureyş halkı” diye bütün Mekke halkına seslendi.
Halk toplandıktan sonra Hz. Muhammed (SAV) halkı, Allah’ın birliğine inanmaya ve İslam dinine davet ederek;
-“ Ben sizi önünüzdeki kıyamet gönünün azabı ile uyarmaya memurum, iman ediniz” dedi. Amcası ebu lehep kızgın bir şekilde;
-“ Bizi su söz için mi çağırdın” diyerek Hz. Peygamberi azarlayıp onun hatırını kıracak bir çok sözler söyledi.
Ebu leheb ve karısı, Peygamberimizin geçeceği yollara dikenler dökerek ona eziyet ederlerdi. Bundan dolayı, Ebu Leheb ve karısı hakkında Tebbet suresi nazil oldu. ( Tebbet Suresi)
Peygamberimizin kızları Rukiye ve Ümmügülsüm, Ebu Leheb’in oğullarından Utbe ve Uteybe ile evliydiler. Bu surenin inzalinden sonra, Ebu Leheb çok kızdı. Oğullarına derhal eşlerini boşamalarını emretti. Onlarda hemen eşlerini boşadılar.
Peygamberimiz bu kızlarını daha sonra sırasıyla Hz. Osman’a nikahladı.
Kureyşliler başlangıçta Hz. Muhammed (SAV)’i önemsemediler. Yalnız, gerek Peygamberimizi, gerekse diğer Müslümanları gördükleri yerde onlarla alay edip eğlendiler. Ancak putlarla ilgili;
-“ Sizde, Allah’tan başka taptıklarınız da Cehennem odusunuz” (Enbiya-2) anlamındaki ayeti kerime gelince çok kızdılar ve anlar da Müslümanlara hakaret etmeye başladılar. Daha sonra Kureyş’in ileri gelenlerinden heyet oluşturarak Ebu Talip’e geldiler ve onu Hz. Muhammed’in, putlarına hakaret etmemesi konusunda uyardılar. Ebu Talip onlara yatıştırarak işi tatlıya bağladı. Kureşliler Hz. Muhammed (SAV)’in yine aynı doğrultuda vazifesine devam ettiğini görünce tekrar Ebu Talib’e giderek bu defa çeşitli tehdit savurdular. Bunun üzerine Ebu Talip Hz. Peygamberi çağırtıp durumu ona anlatarak, daha fazla ileri giderse kendisini himaye etmekte zorlanacağını söyledi. Peygamberimiz bu durumda mahzun oldu ve amcasına;
-“Ey amca! Allah’a and olsun ki onlar sağ elime Güneş’i, sol elime Ay’ı koysalar da ben bu işten vazgeçmem” diyerek oradan ayrılacakken, onun bu işten kararlılığını anlayan Ebu Talib , ona ne yaparsa yapsın, sağ olduğu sürece kendisini himaye etmeye devam edeceğini bildirdi. Ebu Talip daha sonra Haşim oğullarını toplayarak, Müslüman olsun veya olmasın, aile şerefi adına Hz. Muhammed (SAV)’i korumalarını teklif etti. Ebu leheb dışında herkes bu teklifi kabul etti.
Ebu Talib’e söz geçiremeyen Kureşliler, tekrar bir heyet oluşturup bu defa bizzat Fahri Kainat Efendimize gittiler. Ona bu işten vazgeçmesi için zamanın maddi imkanları nispetinde son derece cazip tekliflerde bulundularsa da Hz. Muhammed (SAV) onları yeniden Allah’ın birliğine davet ederek nasihatlarda bulundu. İman edenlerin Dünya ve Ahiret’te saadete ereceğini, inkar edenlerinse hüsran ve azaba uğrayacaklarını bildirdi. Onlarda;
-“ Bizim 360 putumuz Mekke’yi idare edemezken, bir tek Allah Dünya’yı nasıl idare eder” diyerek onu yine sihirbazlıkla itham edip gittiler.
Müşrikler Müslümanlardan nüfuslu ve itibarlı olanlara pek bir şey yapamıyorlardı. Fakat köle ve cariyelerle, kimsesiz ve fakir Müslüman’lara her fırsatta çeşitli eziyetlerde bulunuyorlardı. Bütün Müslüman’lar çeşitli eziyetler gördülerse de, bilhassa şu Müslüman’lar pek çok işkenceye tabi tutulmuşlardır:
(Ümeyye İbn-ül Halef’in kölesi Bilal-i Habeşi, Ammar Bin Yasir ile annesi ve babası, Suhayb-i Rumi, Habbap Bin Eret, Ebu Fukeyhe, Hz.Ömer’in cariyesi Dübeyne, Zinnire, Nehdiyye, Ammü Abis)
Hz. Ebubekir işkence edilen köle ve cariyelerden yedi tanesini müşrik sahiplerinden satın alarak azad etmiştir. Peygamber Efendimizin müezzini Bilal-i Habeşi’de bunlardandır.
İslam’ın ilk şehitleri olan Ammar’ın annesi ve babası müşrikler tarafından hunharca öldürüldüler. Ammar’a da çok şiddetli işkenceler yaptılar. İşkencelere dayanmayan Ammar müşriklerin arzularını yerine getirerek onların elinden kurtuldu ve doğruca Resulullah’ın huzuruna giderek durumu nakletti. Hz. Peygamber ona;
-“ Sana yine eziyet ederlerse aynı şekilde hareket et” dedi. Bunu üzerine Nahl suresi nazil oldu. “ ( Nahl-106)